25.04.2013

Benficaykut

 
Fenerbahçe 1 : 0 Benfica

Hızlıca ;

* Fenerbahçe'nin penaltısı doğru karar.

* Sow harika futbolcu

* Benfica enteresan takım

* Aykut Kocaman kötü teknik direktör

* Salih Uçan şanssız bir futbolcu

Fenerbahçe'li futbolcular kazanma istekleriyle tebriği hak ediyor , her şeyden önce bunu söylemek lazım. Fakat konu şu ; Fenerbahçe taraftarı takımının önde götürdüğü ve daha baskılı oynadığı , 1 penaltı kaçırıp 2 topunun direkten döndüğü bir maçın son 20 dakikasını böyle izlemekten memnunsa sorun yok. Benfica bugün golü düşünen bir düşünceyle oynamadığı gibi beraberlik için bile saldırmadı adeta , sanki 1-0 yeterli bir skor gibi oynadı. O baskıdan en az 2 gol yemedikleri için şanslı olduklarını da söylemek lazım. Fakat böyle bir maçı 1-0 gibi tekinsiz bir skora bağlamanın mantığını anlayamıyorum. Tabi Aykut Kocaman'ın maç sonu demeçlerinden çıkan sonuç bir güvensizlik , sonuca göre tavır almaktan ibaret. Takımın yarı final ilk maçını kazanmışken sen hala daha "final olur mu bilemem" diyorsan o finale inanan sen değilsin , takımın ve taraftarındır. Kalmış 1 maç , orada alacağın bir beraberlik bile seni finale taşıyacak ama senin tavrın bu. İşte Aykut Kocaman'ın eleştirilmesi gereken tavrı da tam olarak bu zaten ; duruma göre tavır almak.

Şimdi Fenerbahçe orada Benfica'ya 2 farklı mağlup olsa çıkıp "talihsiz bir mağlubiyet aldık ama yarı finale kadar çıktık" diyecek. Evet Fenerbahçe yarı finale çıktı ama bunda en az katkı Aykut Kocaman'ın. Bugün sahada bütün gücünü fazlasıyla sahaya yansıtan futbolcular , takımını destekleyen bir taraftar vardı fakat kulübede yine korkan bir teknik direktör oturuyordu.

İkinci maçta Webo , Mehmet Topal ve büyük ihtimalle Meireles'in olmayışı handikap ama 1-0 iki takım için de çok riskli bir skor. Eğer Fenerbahçe orada erken bir gol yemezse tur şansı çok yüksek.

23.04.2013

Bayern - Barça : Katalan Yolundan Panzer Geçti



 Bayern München 4 : 0 Barcelona
Yarı finale 2 Alman 2 İspanyol takımı kalıp çapraz bir eşleşme yaşayınca hemen herkesin aklına son yılların rekabeti geldi ; "Almanya - İspanya"

Bayern maç boyunca takım olarak inanılmaz koştu , son topları inanılmaz etkili kullandı. Sonuçta rakibine gol yemeden 4 gol atan Bayern , senelerdir kıyısından döndüğü kupanın ve onca Barça mağdurunun adeta intikamını aldı. Özellikle ikinci ve üçüncü goller hatalı kararlar olsa bile hakikaten bahane değil , böyle aciz bir Barcelona görmediğim çok çok uzun zaman olmuştu.

Bu sonuçla beraber Dortmund biraz gerilir ama Real rahatlayabilir. Netice ne olursa olsun Barcelona'nın muhteşem dönemi yerini düşüşe bıraktı diyebiliriz , yeni bir yapılanma için beklemek zorundalar. Bu sebeple Almanya'nın da İspanya karşısındaki mahkumiyeti yavaş yavaş son bulabilir.

Peki sezonu 3 kupayla kapatan bir Bayern olursa Guardiola'nın durumu ne olur ? Maç öncesi transferi açıklanan Götze'nın Dortmund tribünlerine vedası , Vilanova'nın kaderi , maçın en istekli Katalan temsilcisi Pique'nin dramı ve seneye gideceği konuşulan Valdes'in bu silik vedası.

Günemi bol tur ilginç bir sonuçla başladı.

21.04.2013

Süreç Temmuz Değil


"Şampiyonluk şansı zor 7 puan varken. Tabi Fenerbahçe matematiksel şansı olduğu sürece kovalayacaktır ama galatasaray da böyle... Neyse o konulara sonra geliriz..."
Aykut Kocaman
 
Bu sezon Fenerbahçe futbol takımının tarihinin en önemli başarısını elde ettiği sezon. Avrupa'da yarı final gibi küçümsenmeyecek bir başarıyı öyle ya da böyle herkes yazdı , herkes tebrik etti.

21 Nisan 2013 tarihine kadar 3 kupaya da talip olduğunu söyleyen bir hoca , kupalardan birisini büyük ihtimalle kaybettiği bir maç sonrası çıkıp ortamı bulandırıyor. Evet , 2 senedir her basın toplantısına "3 Temmuz" diye başlayıp bitiren Aykut Kocaman ; geçen sezon Şenol Güneş gibi tertemiz bir futbol adamına ağır bir suçlama yönelten , sene içinde yaşadığı her başarısız sonucu 3 Temmuz konusuna bağlayan , kendi başarısızlıklarını futbolcularını canlı yayında özür diletecek noktaya getiren , iç saha maçlarında maç kaybetmeyen takımının bütün istatistiklerini yerler bir eden Aykut Kocaman yine bir başarısızlığı sonrası aynı yöntemi uyguluyor.

Şenol Güneş ligin ortasında Trabzonspor'u bıraktı. Esasında Şenol Güneş Trabzonspor'u değil , bu kirli ortamı bıraktı. Aynen Arda TuranGalatasaray'dan değil , Türkiye'den gittiği gibi. Çünkü biz millet olarak kendi başarısızlıklarımızda hep başkasını , komşumuzu , karımızı , patronumuzu , bakkalımızı , babamızı suçlayanlarız. Kendi çıkarlarımız için her şeyi yapabilen , inanmadıklarımızı hayatımızın mihenk taşıymış gibi yaşayanlarız. Bugün Real Madrid'in teknik direktörünün bile saygıyla bahsedip övgüler dizdiği bir takımın lig şampiyonluğunu başka yerlere çekme çabası nasıl bir çirkinliktir ?

Şimdi ne olacak ? İnsanlar sahada oynanan futbolu , gerçekleri , yaşananları bilmiyor mu ? Bu insanlar bütün bu tabloya bakıp resmi yorumlamak yerine çirkin bir ithamla mı hareket edecek ? Elbette hayır ama zaten amaç bu değil , amaç suyu bulandırmak - aradan yüzüp bedenini kıyıya savuşturmak. Nihayetinde olası bir başarısızlıkta birilerini suçlamazsan ilk önce seni kapı dışarı ederler , bunu kabullenmek zor değil mi ?
Yazık. Bu ülkenin sporcusuna , izleyicisine yazık. Futbol programı diye cacık yapılan canlı yayınlara , mağlubun galibi tebrik etmek yerine şuçlamada bulunmasına , bir eğlencenin bu denli kirli oyunlara sahne olmasına ve bunca insanın kandırılmasına şahit olduğumuza yazık.
 Her fırsatta taraftarın fitiliyle yoluna devam eden Aykut Kocaman'ın sporda şiddete karşı oluşuna da inanmıyorum. Siz bu insanları bu hale getirdiniz , en durgun denizleri bile siz dalgalandırdınız. Taraftarına bir Avrupa kupası hediye etmek için çabalayacağın 3 günü bir iftirayla zeminlemek senin ayıbın , bu ayıbı hiçbir şekilde fırsata çevirme şansın da yok , bu kez olmayacak.

Şimdi Fenerbahçe Benfica'ya elenirse onun da suçlusu 3 Temmuz'dan beri görevine devam eden Platini olur. Fenerbahçe elerse o başarı Aykut Kocaman'ın , Aziz Yıldırım'ın ve diğer bütün yönetici/futbolcuların olur. Neticede Fenerbahçe taraftarı Fenerbahçe için ne yaptı değil mi ?


Ülkemin güzelliği coğrafyasından öteye de gitseydi ya...

Fuat Ç. - Bir Ankara Taktisyeni

 
 Gençlerbirliği 2 : 0 Fenerbahçe

Ligin ilk yarısındaki maçta 4-1 gibi farklı bir skorla kazanan taraf Fenerbahçe'ydi ama o maça iyi başlayan ve öne geçen Gençlerbirliği takımı olmuştu. O maçta Fuat Çapa'nın goller sonra yaşadığı üzüntüyü Fenerbahçe taraftarı bile burkularak izlemişti. İşte o Fuat Çapa Fenerbahçe'yi açık bir futbolla yenemeyeceğini anlamış ve bu maça öyle bir sistemle çıktı ki , Aykut Kocaman'ın haftalardır rakiplerine yaptığının bir benzerini Aykut Kocaman'a uyguladı. Bu sonuçla Gençlerbiriği'nin Avrupa hedefi de belirlenmiş oldu.

( Unutmadan ; Fuat Çapa'nın Twitter adresi mevcut. Anladığım kadarıyla hoca hesabı kendisi yönetiyor , yani bir aracı olmaksızın kullanıyor ki bu çok güzel bir hareket. Tabi bunu bizim ülkemizde yapmanın "Hocam bence x'i oynatsan daha iyi olur" gibi tavsiye verilmesi gibi ilginç sonnuçları de var )

Maçın tamamına yakınında topa sahip olan ekip Fenerbahçe olmasına rağmen golleri bulan taraf Gençlerbirliği oldu. Belki son paslarda biraz daha becerikli olsalardı bunu söyleyemezdim ama çok net pozisyonları da yoktu. Buna rağmen çoğu maçta rakiplerine az pozisyon veren ama onların değerlendiremediği pozisyonlara 1 ya da 2 golle cevap veren Fenerbahçe'ye karşı atması gerekenleri attı Gençlerbirliği.

İstatistiklere baktığımızda Fenerbahçe'nin tam 17 şutu , 12 korneri var. Buna karşılık Gençlerbirliği 7 şut 2 kornerde kalmış. Topla oynama üstünlüğünden bahsetmiştim ama bunun sayılarla ifadesi Gençlerbirliği %38 - %62 Fenerbahçe şeklinde.

Fuat Çapa'nın 57. dakikada oyuna aldığı Jimmy Durmaz82'de oyundan alması ise çok başka bir hikaye ; Oyuna girdiği andan itibaren oyun disiplininden uzak davranışları sebebiyle oyundan alınan Jimmy , çıkarken tepkisini formasını çıkararak gösterdi. Bana kalırsa hatasının farkına varıp bunu düzeltmesi gerekir.

Bu maçı yorumlarken Fenerbahçe'nin Benfica maçını da hesap etmemek olmaz. Daha öncesinde bu tip bir dereceyi yakalamamış bir camia olarak Feneerbahçe'li futbolcuların oyun konsantrasyonu da çok düşüktü. Özellikle Webo , daha sonrasında Sow tanınmaz haldeydi demek yerinde olur. Gençlerbirliği takım halinde iyi savunma yaparken kontra atakları da kısmen etkili kullandı fakat farkı açamamalarının en büyük engeli Egemen Korkmaz oldu. Aykut Kocaman , Sow'u sakatlığı için riske etmek istemedi diye düşünmek yanlış olmaz ama skor 2-0 ve dakikalar da ilerleyince Sow'u alabiliyorsa belki en başından da bunu deneyebilirdi. Şimdi önünde en büyük hedef olarak Avrupa Ligi kaldı ve hafta içi alacağı sonuç çok şeyin sonucunu doğurabilir.

Yazının en önemli yerini bugün maça ilk 11 başlayan Ahmet Yılmaz Çalık ve Salih Uçan'a ayırmak istiyorum. Salih için söylenecek çok şey yok aslında , tam anlamıyla mükemmeledoğru gidiyor her geçen gün. Bu sezon 4-5 maçını izledim ve hepsinde çok iyi bir performans sergiledi. Fakat 19 yaşındaki Ahmet Yılmaz Çalık , Türk futbolunun eksikliğini çektiği stoper bölgesinde parlayacak bir pırlanta olduğunu gösterdi bugün. Elbette tek maçla bunu söylemek kolay değil ama Fenerbahçe karşısında , üstelik lig yarışının böylesine kızıştığı bir dönemde böyle bir maçı kaldırmak kolay iş değil. İleride Semih Kaya ile birlikte o bölgede ciddi bir tampon oluştururlar umarım. Bu yaz u20 Dünya Kupasında derece elde edelim ya da etmeyelim , futbolumuzun çok değerli isimler kazanacağı kesin. Bugün bu imkanı kendisine veren Fuat Çapa'yı da tekrar tebrik edelim.

Gençlerbirliği taraftarı iyi taraftar ama ülke normlarında çok yerleri olan bir durumları yok. Bugün Fenerbahçe taraftarının sesini daha çok duyuyorsak bu Ankara'nın ayıbıdır. Zaten maç içinde kendi içlerindeki bir hesaplşmayı da yaptı Siyah - Kırmızılı takım taraftarı. İstanbul kulüplerinin Ankara'ya gittiklerinde ev sahibi gibi oynamaları futbolun doğasına da aykırı.

Artık lig yarışının sonlarına yaklaşırken kalan 4 haftaya lider Galatasaray'ın 7 puan arkasında giren Fenerbahçe'nin hesapları iyice şaştı. Potansiyel 12 puanın tamamını alması gerekliliği dışında Galatasaray'ın 5 puanda kalmasını beklemek zorunda. Bu maçların birini kendi evinde rakibine karşı oynayacak olması bile çok etki etmeyebilir , haftaya düğüm açılmamak üzere çözülebilir.

19.04.2013

Didi Rulez + Melo

 
 
Galatasaray 3-1 Elazığspor

Galatasaray çok iyi oynadı ve bol pozisyon buldu , bunda futbol oynamaya gelen Elazığspor'un büyük katkısı vardı. Ben bunları değil sadece iki adamı yazmayı düşünüyorum ; Drogba ve Melo.

Bugün iki güzel gol atan Drogba'nın asıl katkısı gollerin çok dışında. Geldiği günden beri rakibi rahatsız eden , Selçuk İnan ve Sneijder hariç (ki zaman zaman onların bile üzerinde) takımın çok üzerinde bir oyun vizyonuyla oynayan Drogba'nın saha içi yönetimi de inanılmaz. Takım defans halindeyken arkadaşlarına almaları gereken pozisyonları göstermesi zaten o attığı mükemmel pasların da anahtarı. Bunu maç içinde yalnızca Drogba'yı kısa süre bile olsa izleyerek görebilirsiniz. Söyleyeceklerimi daha detaylı yazarım ileride.

Melo'ya gelirsek , son 5-6 maçtır oynadığı futbol bana göre mevkisinde dünya çapında bir futbol. Sürekli pres yapması , top kapması , dikine pas dağıtabilmesi ve adam eksiltmesinin yanında gollere de büyük katkılar sağlıyor. Böyle oynayacaksa olursa Melo'nun yerine alternatif bir isim düşünülemez.

Elazığspor'u ve Yılmaz Vural'ı ayrıca tebrik etmek lazım. Maç öncesi demeçlerinde maçı kazanmak için oynayacaklarını söyleyip 10 kişi defans yapan hocalar gibi olmaması Yılmaz Vural'ı farklı yapan en önemli faktör. Elazığspor bugün defansif oynasaydı yine kaybedebilirdi ama biz ilk 30 dakikada 4 gol izleyip , maçta sürekli bir heyecan yaşamazdık. Umarım böyle devam ederler ve bu futbolu oynayarak ligde kalırlar.

13.04.2013

Uefa , Fifa Yahut Hangisiyse




Deplasmanda atılan gol , aynı takımların belli turlarda karşılaşamaması gibi uygulamalar artık çağ dışı.

Deplasmanda atılan gol : Bugün ilk maçı evinde oynayan takım gol yemediği sürece her şekilde avantajlı oluyor. İkinci maçta bir şekilde gol atarsa zaten işi kolay , üstelik o takımın iyi futbol oynamasına bile gerek kalmıyor. Bu şekilde nice turu kaybedip kazanan takımlar oldu. Bu sebeple ikinci maçı evinde oynayıp kazanmak zorunda olan takımların baskısı da artıyor.

Bu uygulamanın daha acı olan tarafı hakemlerin kararlarının etkisinin de artması. Aynı sayıda gol atan takımlardan deplasmanda daha çok gol atanın tur atlaması o kadar saçma bir kural ki ; deplasmanda olası bir hakem hatası yüzünden attığınız gol sayılmasa ikinci maçta evinizde 2 gol atmanız gerekiyor. Mesela bu sezon oynanan Schalke 04 - Galatasaray ya da Galatasaray - Real Madrid maçı. Aynı şekilde Bayern - Arsenal yahut Dortmund - Malaga maçlarını da örnek verebiliriz. Bu takımlardan elenenlerin hepsinin kaderini bu deplasmanda atılan goller belirledi. Eğer durum böyle olmasaydı bu takımların geldikleri yerler daha farklı olabilirdi. Bu düzeltilmesi gereken bir kural bana göre.

Aynı ülke takımlarının belli turlarda karşılaşamaması : Eleme ya da gruplar aşamasında değil ama eleminasyon sistemine geçişte bu kuralın uygulanmaması gerekir. Zira bu sistemde zaten belli bir futbol kültürü oluşmuş ülkelerin takımların belli noktalara gelmesi kolaylaşmış oluyor. Örneğin siz İspanyol takımlarını eşleştirmiyorsanız , zaten 3 İspanyol takımın olduğu bir elemede matematiksel olarak o 3 ispanyol takımının rakiplerine zor ihtimaller bırakmış oluyorsunuz. Barcelona Real Madrid'le eşleşmeyince , Bayern Münih gidip Dortmund'la , atıyorum Manchester United bir Arsenal'la karşılaşmayınca haliyle diğer takımların karşılaşacakları takımlar favori ekipler oluyor. Bu uygulamanın amacı izleyicilere daha büyük rekabetler izletmek olabilir fakat etik değil , olmaması gerekir. İş böyle olduğu zaman diğer takımlar figüran olmaktan öteye geçemiyor.

Çizgi Uygulaması : Futbolun doğallığını bozmamak gerekçesiyle uygulaması hep ertelenen ama gündemden de düşmeyen bu uygulamaya geçmek şart. Siz bütün sene emek verip bir finale çıkıyorsunuz ama çizgiden geçen topunuz bir insanın gözlerinin keskinliğine bağlı. Yani belki de sizi adaletli bir son yerine bir insanın vereceği doğru ya da yanlış bir karar bekliyor. Bunun yerine %1 yanılma payı bile olmayan bir sistemle , gerekirse oyunu kısa bir süre durdurarak karar verilecek bir mekanik sistem yapılmalı. Top çizgiyi geçtiğinde uyarı mı verir yoksa ışıklı gösterilerle golü mü kutlar orasını mühendisler düşünsün.

Hakem yetki ve etkisi : Hakemlerin yetkileri arttıkça oyuna olumlu ya da olumsuz etkileri de artıyor. Olumlu olanda gözümüz yok ama olumsuz etkilerin önüne geçmek adına hakem yetkileri düzenlenebilir. Bunun yanında belli kuralların açık olmasında fayda olacağına inanıyorum. Misal ; bir futbolcunun hakeme itirazının karşılığı , rakibe topsuz alanda futbol dışı müdahalesinin bedeli nedir bunlar net biçimde belirlenmeli. Elbette her işin kendine has özelleştirilebilir tarafları var ama bu "Hakemin yorumu" konusu çok açık olmamalı. Hani hep söylenen "Hakem öyle yorumlamadı" cümlesi öyle yerlere geliyor ki , x takıma tamam derken aynı pozisyon için y takıma devam diyor. Üstelik bunu aynı hakemin bile yaptığını görebilirsiniz , zira yorum hakkı maçtan maça bile değişebiliyor.

Uzatmalar : Vaktinde Uefa bir temsili video yayınlayıp uzatmaların kaç dakika olması gerektiğini bir maç üzerinden göstermişti. Bugün bütün maçlarda topun oyunda kaldığı süreyi uzatmalarla toplayıp 90 dakikadan çıkardığınızda arada büyük bir fark oluşuyor. Madem öyle , Uefa bu işin doğrusu nedir söylesin hepimiz bilelim. Hala daha oyunun aşırı kez durduğu maçlar hariç 5 dakikaya şaşırıyorsak bu algıyı yaratanların bunu düzeltmesi gerekir.

11.04.2013

Uefa Avrupa Ligi Yarı Final Analizi



Kalan 4 takımın kabaca bir analizi ;
 
Basel : Liginde bitime 10 hafta kala Grasshoppers'ın 1 puan önünde lider. Avrupa Ligi grup müsabakaları sonrası oynadığı 3 tur - 6 maçta 10 gol atıp 6 gol yemiş.

Benfica : Portekiz ligi liderinin bitime 5 hafta kala en yakın rakipçi Porto'yla arasında 4 puan fark var. Avrupa Ligi son 16 karnesinde 3 tur - 6 maçta 11 gol atıp 5 gol yediği yazıyor.

Chelsea : Son 4'e kalan takımlar arasında durumu en karmaşık olan Chelsea diyebiliriz. Şampiyonluk umudu kalmasa bile seneye Şampiyonlar Ligi yolcusu olmak için dün akşam Avrupa Ligi'ne veda eden Tottenham ve Wenger'in Arsenal'i ile mücadele ediyorlar. Tottenham'dan 1 maçı eksik puanları eşit fakat 1 maçı eksik olan diğer rakibi Arsenal'le arasında 2 puan fark var. Ligin bitimine 7 hafta olduğunu düşünürsek işleri gerçekten çok karmaşık bir durumuda.
Avrupa Ligi son 16 tablosu ise Basel'le aynı ; 3 tur - 6 maçta 10 gol atıp 6 gol yemiş.

Fenerbahçe : Kupayı en çok isteyen takım olduğunu söylesem yanlış olmaz sanırım , zaten bu Fenerbahçe'ye ciddi bir motivasyon sağlıyor. Ligde bitime 6 hafta kala Galatasaray'ın 4 puan gerisinde olan Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi son 3 tur karnesi diğerlerinden çok farklı ; attığı goL sayısı rakiplerinin yediği gol sayısına eşit , yediği gol sayısı ise hepsinin çok altında ; Fenerbahçe'nin istatistikleri 3 turda - 6 maçta 6 gol atıp 2 gol yediğini gösteriyor.


Bu analizi daha da genişletebilir , yarı final maçlarına kadar yaşanabilecek gelişmelerle güncelleyebiliriz. Fakat genel tablo Fenerbahçe'nin hücumu çok fazla düşünmeyen defansif yapısının bu turda işini zorlaştıracağını gösteriyor. Rakiplerin hepsi Fenerbahçe'den fazla gol yemiş ve bu bir avantaj sayılabilir fakat o golleri yerken çok daha fazlasını atmışlar. Geri çekilerek kazanmanın zor olduğu bir turda esas belirleyici etken bu formülün ne kadar işe yarayacağı.

Lazio - Fenerbahçe Ekseninde Bakılacak Şeyler




Lazio 1 : 1 Fenerbahçe




Öncelikle herkesin Fenerbahçe'yi tebrik etmesi gerektiğini söyleyerek başlıyorum. Avrupa kupalarında yarı finale kalmak her sene yapabildiğimiz bir şey değil.

Oynanan futbola baktığımızda Fenerbahçe'nin buraya kadar gelmesi bile mucize. Bate maçı dahil , hemen her turda son dakikalara stresle girdiler. Bugün oynanan maçta Lazio'nun 26 şutuna karşılık 4 şut atan ve çerçeveyi bulan tek topu gol olan bir takımdan bahsediyoruz. Biraz olsun yapıcı olmasını isteyen herkes bu istatistikleri yorumlarına iliştirmeli.

Diğer incelenmesi gerek konu futbolun iç yapısı. Kulüp takımlarının o kupalarda ezilmesini , hakemler ya da benzeri faktörler vasıtasıyla adeta doğranmasını elbette kabul edemem ama futbolseverlerin ezeli rakiplerine Avrupa kupalarında başarı dilememesini bir problem olarak görmek hayret verici. Futbol zaten giderek endüstriyel bir hal alırken bu amatör ruhun dışında kalabilen yegane olgu taraftar olgusudur , buna da müdahele edip profesyonel düşünmeye kalkmak bu oyunun ruhuna aykırı. Ayrıca bir camianın ezeli rakibinin desteğine neden ihtiyacı olsun ? Hepsini geçiyorum ; evinde maçı küfürlerle tezahüratlarla izleyen insanların sosyal ortamlarında diledikleri başarının riyakarlığı güzel bir şey mi ? Üstelik bu insanların televizyonda olanları da var.

Değineceğim başka bir konu Uefa Avrupa Ligi formatıyla alakalı. Bunu kabul edin ya da etmeyin , bu kupanın bütün prestiji yok edildi. Öncelikle şu meşhur isim değişikliği başlıca bir fiyasko. Adını Uefa'dan alan bir kupanın yarattığı algıyla mevcut isim arasında bile dağlar kadar fark var. Senelerdir eleminasyon sistemiyle devam eden bu kupaya grup aşaması eklemek de mantıksız. Tabi katılım sayısı arttıkça maçların sayısı da artıyor ve haliyle eski format bunu kaldırmıyor. Buna Şampiyonlar Ligi de dahil biraz olsun , neticede adına uygun işler olması taraftarıyım.

Başka bir konu ise seyircisiz oynama cezaları. Bu sezon Fenerbahçe'nin kaç Avrupa maçını seyircisiz oynadığını hatırlamıyorum , en az iki olduğu kesin ama gruplarda da olabilir. Bugün Lazio maçını da seyircisiz izledik ve hiçbir keyif vermedi. Buna bir çözümüm falan olduğundan söylemiyorum ama seyircisiz maçların keyfi hiçbir kulvarda çıkmıyor.

Aykut Kocaman hakkında bir şeyler yazmazsam hatrı kalır. Bütün o yanlışlarını bir kenara koyup Salih Uçan'ı neden oynatmadığı konusu üzerinde durmak lazım bence. Hadi Fenerbahçe kısmını geçtim , Türkiye'nin gelecek 10-15 senesine damga vurması beklenen bir oyuncunun yerine Selçuk Şahin'in oynaması nedir ? Selçuk Şahin iyi oynar kötü oynar konusu değil , bu vizyonsuzluğu anlamak mümkün değil. Zaten Salih Uçan'ın oyuna girip sanırım topla buluştuğu ilk an gol geldi. Ceza sahası içinde topu öyle saklayıp o pası vermese belki bugün Lazio'nun turunu konuşuyor olacaktık. Fakat bundan daha önemlisi gelecekteki tehlikedir ki bu Salih Uçan'ın da geleceğine işaret ediyor. Bu kadar korkak futbolun içinde en azından Salih Uçan'ı oynatma cesaretini göstermek zorunda Aykut Kocaman.


Şimdi geriye 4 takım kaldı ve iş bundan sonra başlıyor. Müthiş dirençli bir Basel , Avrupa kültürü üst düzey olan bir Benfica ve açıklamaya gerek duyulmayacak bir Chelsea var. Bana kalırsa yarı final bu işin en önemli kısmı , finalde isimler değil sahada oynayan oyuncular belirler her şeyi.

9.04.2013

Off-Side



Bu atak Dortmund kalesinde gelişti desem yeridir. Oysa bu pozisyon Dortmund'a 3-2'lik galibiyeti ve turu getiren pozisyon. Sanırım Uefa , Malaga'nın da turnuvada olmasını istememiş.

Özel Adamlar : Jose Mourinho & Fatih Terim


  


Jose Mourinho'nun futbol zekası ve karakterine duyduğum hayranlık daima en üst düzeydedir. Takımı Galatasaray'la eşleştiğinden beri bu duygularımda haklı olduğumu gösteren şeyler yaptığını da yazmam gerekir.

"Rakibi önemsiyoruz" artık her hocanın hemen her maç öncesi ilk açıklaması. Durumun böyle olmadığını da neredeyse her defasında görüyoruz. Oysa Mou , takımı Galatasaray'la eşleştiği günden beri bu söylemeni destekleyen bir yapıda devam etti. Önce rakibini Kayseri'de çıplak gözle izledi , ardından 3-0 kazandıkları maçtan sonra rakibine ve hocasına saygısını defalarca belirtti. Onun en önemli özelliklerinden birisi olan futbolun psikolojisini yıllardır kibir olarak görenlere de net bir mesaj vermiş oldu bu tur sonrası. İspanya medyası neden İstanbul'a as oyuncularıyla çıktığını sorgularken o ne Ronaldo'yu ne Di Maria'yı oyundan aldı. Belki dün akşam Galatasaray o turu kazansaydı Xabi Alonso ve Sergio Ramos'un kart cezalısı olmaları bile konuşuluyor olacaktı.

Maç sonunda rakip soyunma odasına gitmek için Fatih Terim'den izin isteyen ve bütün takımı kutlayan bu adamın futbolun çirkin yüzü olması mümkün değil. Aynı şekilde maç sonu röportajında "Bugün Galatasaray kazanmayı hak etti" diyip ardından "Muhteşem bir seyircileri var , bu kadarını beklemiyorduk" , "İkinci yarı korktuk" diyebilen de kendisi. Oysa bunların yerine "Galatasaray tebrik ediyoruz , artık hedefimize daha yakınız" diyerek yoluna devam edebilirdi.


Diğer tarafta benim için Mourinho'dan çok farklı olmayan bir futbol adamı Fatih Terim var. Dünya çapında bir isim olmasının etkisi her yerde konuşulurken Türkiye'de aldığı tepkiler şaşırtıcı. Yukarıda övgüler yağdırdığım Mourinho'nun vukuatlarına baktığınızda rakibin yardımcısına maç içinde fiziksel temasta bulunması ve aldığı tepkileri bile görebileceğiniz kocaman bir yelpaze varken Fatih Terim'in hemen her hareketinde bütün bir basının cephe alması işin rengidir.

İki farklı kültürün iki farklı sonucunu anlatabilmek için yazıyorum bunu biraz.Bugün Real Madrid'de daha önce 2 kez yaptığını tekrar edebilmek için mücadele veren Mourinho'nun hak ettiği saygıyı en az onun kadar hak eden bir futbol adamına bunu göstermek gerekir. Neticede her sene Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini görebilen , her Dünya Kupasına katılan , Avrupa Şampiyonasında sürekli yer alan bir futbol kültürümüz yok , olması gerekirken. Bunu elde etmenin en kolay yolu futbolu bilen , karakterli ve inançlı insanları destekleyip diğerlerini bu işten temizleyebilmek.






"Neden bizden Mourinho'lar çıkmıyor ?" demeyelim , olanların önünü kesmek yerine destek olalım.

Real'i Titreten !


Galatasaray 3 : 2 Real Madrid
 

Buraya Galatasaray şöyle oynadı , Real Madrid şunları yaptı falan yazmayacağım. Maçın şu dakikasında şu olsaydı ya da şu gol olsaydı gibi cümleler kurmayı da düşünmüyorum.

İlk maçta hakemin skoru ve turu etkileyen kararlarını zaten hepimiz konuşmuştuk. O maçın ardından 3-0 gibi bir avantajla İstanbul'a kimilerince "gezmeye" gelen Madrid'in son 20 dakikada yaşadığı o korkudur Galatasaray. Bundan 6 gün önce ilk maçta sonrası yazdığım yazıda neden olmasın minavlinde konuşup , arkadaş ortamlarında bundan bahsederken hemen herkesin "hayal görüyorsun" demesini , maç içinde "hadi 4 geliyor !" noktasına taşıyabilendir Galatasaray.

İki maçta da Galatasaray'ın çekingen olduğunu ama buna rağmen işini sonuna kadar ciddiye alan bir Madrid gördüğümüz söylemek lazım. Mourinho ilk maçın öncesinden son maçın maç öncesine kadar takımını hep ciddiyetle hazırladı. Buraya gelirken turun henüz kazanılmadığını söylemesi elbette sadece motivasyon için değildi , işin o tarafını pek fazla Türk fubolseverden çok Mourinho gördü. Zaten maça baktığınız zaman herkesin inandığı bir sonuçtu Galatasaray'ın tur atlaması.

Kimse kusura bakmasın ama yorumcu diye dinlediğimiz onlarca adamın sadece futbolumuzu kirlettiği ortada. Tur öncesi Galatasaray'ın turu çıkma ihtimali üzerine 1 ile 5 arası yüzde verenlerdir bu ülkenin futbolunu , sporunu , her anlamdaki gelişimini baltalayanlar. Bundan önce defalarca büyük başarılar kazandığımız bir branşta hala daha kendi kendimize yarattığımız bu aşağılık kompleksini devam ettiren bu adamları dinlemeyin. Şu iki maçı da izleyip Galatasaray'ın turu geçmesine mümkün değil demek imkansız. Hadi ilk maçı , hatta şu ikinci maçın 60 dakikasını geçelim , Galatasaray o turu yarım saatte bile geçebilirdi. Bizler televizyon başında "hadi 4 geliyor , sonra neden 5 olmasın !" derken rakip Real Madrid ise bunu yaşatanları ciddiye alıp , tek işi kendi ülkesinden çıkan değerleri itibarsızlaştırmak olanları zerre umursamamak gerekir.


Hepsinin sonunda ; Galatasaray'ın bu turu geçmesinden bile daha etkili olan bir sonuçtur son 20 dakikada 10 kişi kalıp , oyuna defansif oyuncu alarak oyunu soğutan bir Real Madrid yaratmak. Şu "Galatasaray'ın buraya kadar tesadüfen gelmediğini kanıtlayan" cümlelerini hiç sevmiyorum ama bu maçın en net tanımı bu. Bugün dünyanın en iyi 2-3 takımından birisine bunu yaşatırsanız yarın bu maçlara 1-0 geride değil önde başlarsınız.


Her şey için , vizyonun için , bütün bir ülkeyi yeniden imkansızın olmadığına inandırdığın için teşekkürler Galatasaray.

7.04.2013

Sen = Ben !




Fatih Terim'in Mersin İdman Yurdu maçında gösterdiği reaksiyon o kadar konuşuldu ki  u yazıyı yazmayacaktım , yazmak sorunda kaldım.

 Fatih Terim'i savunmayacağım ama orada ben olsam ben de aynısını yapardım demekten de çekinmiyorum. Neden mi ? Çünkü ben de televizyon başında çıldırdım , sinirlerime hakim olamadım , arkadaşımla telefonda konu üzerine snaiye saniye mesajlaşıp dertleştim , hakeme tepki verdim , rakibe tepki verdim , tuttuğum takımın futbolcusuna tepki verdim. Ben , futbolu sadece futbol olarak görmeyen ve bu olguyla yaşayan bir insan olarak mutlu olmanın hakkını , adaletin kendisini yaşamak istedim ve reaksiyon gösterdim.

Peki diğerleri ne yaptı ? Rıdvan Dilmen maçtan sonra "Fatih Terim'e yakışmadı" dedi. Milyonların izlediği bir kanalda her Galatasaray galibiyeti sonrası asabiyet dersi veren , işine gelmediği zaman istediği yorumları yapan , Galatasaray'ın mağup kapattığı bir ilk yarı sonrası hiç duymadığımız kadar samimi duygularını açıkladığı o konuşmalar internete düşen Rıdvan Dilmen ekledi ; "Yahu altı üstü bir maç , şampiyon olursun olmazsın ne olacak ?"

Yüzeysel gitmeyelim , genelin konuştuklarından bahsedelim. Herkes "Türk futbolu kötü durumda" diye bağırıyor. Neymiş , Galatasaray maçı kazanmış ama çok şey kaybetmiş. Bunu Şenol Güneş 2 sene boyunca bağıra çağıra söylerken futbolumuz çok mu güzeldi ? Şenol Güneş gibi tertemiz bir futbol adamının takımına saman altından "maça yattı" imalarını yapanların yüzü kızardı mı ? Rakipleri tehdit eden , hakemleri tehdit eden , futbolcuları saha içinde tehdit edenler futbola çok mu yakıştı ?

Herkes her şeyi bir kenara koyup dürüst olsun. Televizyonlarda , gazetelerde yahut arkadaş ortamlarında caka satabilecek kadar efendi değil kimse. Sen de ezeli rakibinin avrupa maçlarını rakibi destekleyen , en ufak bir hakem hatasında küfürü basan , sen de futbolu futboldan fazla yaşayan insansın. Bu senin başına gelmedi diye ahlak bekçisi kesilmenin ; geçmişi , geleceği ve hatta bugünü unutmanın hiçbir karakteri yok. Futbolu sadece futbol olarak görüyorsan , heyecan duymuyorsan , cebindeki son parayı takımının formasına vermekten rahatsızlık duyuyorsan senin zaten bu tartışmalarda hiç olmaman gerekir.


Sen bensin , ben de sen.

6.04.2013

Tribünden Çıkan Galibiyet

 
Galatasaray 3 : 1 Mersin İdman Yurdu

Meşhur Orduspor maçından sonra bugün yine akıl almaz olayların neticesinde kazandı Galatasaray. Geriye düşüp olmaz bir kırmızı kartla 10 kişi kaldığınız bir maçı , üstelik yedek kulübenizde teknik ekipten kimse kalmamışken 3-1 kazanmak hakikaten olur iş değil. Bu noktada Galatasaray etik olmayan adaletsizliği kendi etik adaletsiz gücüyle sağlıyor. Galatasaray o kadar mükemmel bir durumdaki , mağlup olması için sahada futboldan çok daha fazlasına ihtiyaç olunur bir duruma geldi.

Maç hakkında Muslera , Drogba ve en çok Melo için bir şeyler söylemek lazım. İnanılmaz oynayan bu 3'lü takımına lig maçlarında galibiyeti getirebilecek seviyede. Bugün Selçuk İnan'ın olmamasını neredeyse aratmayan bir oyun oynayan Melo bu 3 ismin içinde belki en önemlisiydi , geçen sezondan esintilerini rüzgara çevirdi.

Hakem Süleyman Abay gerçekten çok ama çok kötü bir maç yönetti. Gösterdiği ve göstermediği kartların sayısını inanın bilmiyorum. Bu kötü yönetimine serbest vuruşlarda baraj kurarken bile devam etti , oyuncuları kontrol altında tutamadı. Üstelik Galatasaray teknik ekibinden sırasıyla Fatih Terim , Hasan Şaş ve Ümit Davala'yı tribüne göndermesi de enteresan kararlardı. Sonucu değil ama o süreci yönetimini ne kadar eleştirsek yeridir. Buna bağlı olarak maçın en ilginç anlarından birisi teknik ekibin topyekün tribünde olduğu son 10 dakikada Galatasaray'ı masör Uğur Durul'ın yönetmesiydi.  İşlerin bu noktaya gelmesi hayli ilginç.

Bugün Galatasaray taraftarı için çok ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Taraftarın bu denli bütünleştiği maçlarda Galatasaray'ın yenemeyeceği takım yok. Skor ve durum ne olursa olsun taraftarın baskısını evinizden bile hissedebiliyorsunuz , sahada rakip oyuncu olmak nasıl bir duygudur düşünmeye bile gerek yok. Galatasaray taraftarı bunu görüyor ve hep böyle olmanın zorunluluğunu da kabul etmeli.


Son sözüm ise Rıdvan Dilmen'e ; Buraları okur mu okumaz mı bilmiyorum ama kendisine hoca diyenlerden olmadığımı belirtmek isterim. Futbol oynamak ya da iyi yorum yapmak insanı hoca yapmayacağı gibi objektif olup olmamak insanı çok daha farklı yerlere çeker. Maç sonrası ilginç demeçlerde bulunmuş Rıdvan Dilmen , örneğin "Anadolu takımlarının hocaları ağzıyla kuş tutsa bile puan alamazlar , aldırmazlar" demiş. Galatasaray'ın doğrandığının açık olduğu bir maçta bunu söyleyebilmek için ezeli rakibin renklerine aşık olmak yetmez Rıdvan Dilmen , bunu bilmen gerekir. Kaldı ki Fenerbahçe kulübü başkanının rakip takım oyuncularını devre arasında tehdit ettiği bir ortamda bu olayları konuşmayıp böylesine taraflı konuşmak akıl alır değil. Bunun adı rakibin gidişatından endişe duymak , daha açık söylemek gerekirse korkmaktır. Yakışmıyor , yakışamıyor.






4.04.2013

Çizgide Duran Hakem


Bugün oynanan ve Fenerbahçe'nin Lazio'u 2-0 geçtiği maçla alakalı Fenerbahçe'yi kutlayarak başlayayım. Maçın 65. dakikasından sonrasını izlediğim için teknik bir yorum yapamıyorum ama izlediğim 25 dakikada 10 baskılı bir Fenerbahçe vardı. Bunda muhakkak Lazio'nun 10 kişi kalmasının da etkisi var ama kolay iş değil.

Benim asıl değinmek istediğim konu çizgi hakemi uygulaması. Dün Real Madrid - Galatasaray maçında tekrar gördüğüm o anlamsız uygulamanın tam tersi bir performans gördük bugün. Galatasaray'ın skor 1-0 devam ederken net bir penaltısını vermeyerek oyunun kaderini etkileyen bir çizgi hakemi , bugün aynı şekilde bir başka maçın kaderini de tam tersi şekilde değiştirebiliyor ;


Fenerbahçe'nin maç içinde iki kez topu direkten dönmüş , baskı kurmuş , rakip 10 kişi ve gol hala gelmemiş. Dakika artık 78 , rakibin direnci artarken Fenerbahçe'nin inancı da haliyle kırılmaya başlıyor. Ceza sahası içinde gelişen pozisyonda Stefan Radu topa net biçimde eliyle müdahele ediyor. Hakem , çizgi hakeminin uyarısıyla penaltıyı veriyor ve Fenerbahçe golü buluyor , ardından artan morali ve rakibin kırılan direnciyle ikinci gol de geiyor.

Senaryoları değiştirdiğiniz , oraya koyduğunuz çizgi hakeminin kararını tam tersi yönde verdiğini düşündüğünüz zaman oluşan sonuç iki temsilcimiz için tam tersi olabilirdi. Uefa garip işlerle uğraşana kadar şu iki maçı izleyip Fenerbahçe - Lazio maçındaki bu doğru uygulamayı baz alarak çizgi hakemleriyle orta hakem arasındaki bağlantıyı sağlamlaştıracak yaptırımlarda bulunsun.

3.04.2013

Balıkçılıkla Uğraşmayan Norveçli : Real Madrid 3 - 0 Galatasaray



Real Madrid 3 - 0 Galatasaray

Konuyu direkt olarak buraya bağlamak için bu başlığı atmadım , neticede Real Madrid kazanması gereken bir maçı kazandı. Bu noktada Galatasaray'ın defansif anlamda kötü oyunu , bireysel hataları ve son vuruşlardaki beceriksizlikleri , tecrübesizlik gibi konular ön plandaydı. Fakat bir hakem bir maçın kaderini bu kadar değiştirir.

Maçın ilk 10 dakikası beklendiği gibi geçti. Madrid'in Bernabeu'da , üstelik favoriler arasında olduğu bir turnuvanın favorisi olduğu bir ayağında erken gol bulmaması anormal sayılabilir. Bu noktada Galatasaray takımının 10 kişiyle -Muslera'yı dışarıda bırakabiliriz- çekinerek başlaması atlanmayacak bir detaydı. Golün gelişiyle birlikte oyuncuların endişeleri yerini olması gereken oyuna bıraktı. Evet olması gereken buydu ama Mourinho'nun takımlarının en büyük özelliğini unuttu Galatasaray ; 2-3 pasta oluşan tehlikeler.

Golü nasıl bulacağını en iyi bilen adamın karşısında yine golü nasıl yiyeceğini çok iyi bilen bir Galatasaray vardı dün gece. Ligde ve bundan önceki turlarda bunun az çok telafisi olabilir ama Madrid karşısında maalesef olmuyor. Oyunun 10. dakikası sonrası bilhassa 25.dakikaya kadar pozisyonlar bulan Galatasaray'ın en azından birisini gole çevirmesi gerekiyordu. Zaten hemen her golde olduğu gibi atağın nerede başlayıp ne ara bittiğini anlamadan geldi ikinci gol. Mourinho'nun takımlarına karşı topa sahip olmak hiçbir şey ifade etmiyor , bu noktada "Galatasaray baskılıydı" cümlesini kurmam.

İlk yarı 2-0 bittikten sonra geriye sadece gol atma ihtimali kalmıştı. Fatih Terim bunu değerlendirmek adına değişiklikler yaptı ki çok eleştirilecek bir tarafı yoktu. Sadece Hamit'e biraz fazla sabretti diyebilirim fakat kulübenin durumu da belli. İkinci yarı tam anlamıyla Madrid'in istediği gibi geçti ve bana göre maçın ve turun kaderini belirleyen en önemli hatalardan birisinin sonucunda yanlış bir faulle birlikte gol geldi.


Hakem Hataları

Bana kalırsa Madrid'in finale kadar yolculuk etmesine ikinci bir yardım eliydi bu maç. Son 8 takım içinde en zayıflardan birisi olan Galatasaray'ın böyle bir maç çıkaracağını hesap etti mi etmedi mi bilmiyorum ama Uefa maça tam bir katliamcı adamıştı. Khedira topu elle düzelttiğinde skor 1-0'dı , Ramos Burak Yılmaz'ın bileğine bastığında 3-0. Aynı Ramos'un Drogba'ya faulünü vermediği gibi kararını Madrid lehine kullandığında skor 2-0'dı , faul sonrası 3-0.

Bunlar gol pozisyonları bulmuş ama değerlendirememiş , üstelik çok basit goller yemiş bir Galatasaray için elbette bahane değil fakat zaten baskı altında olduğu zor bir turun ilk maçında , deplasmanda bu kararlarla karşılaşması Galatasaray'ın direnci ve güvenini fazlasıyla kırdı. Adaletin olmadığı yerde umutlar da her halukarda tükeniyor.


Oyuncular

Burak bu sezon en kötü maçını oynadı. Ne pres yaptı , ne Drogba'nın indirdiği toplara doğru hamlelerde bulundu. Bunda elbette kıyaslandığı Ronaldo ile aynı sahada yer almasının etkisi vardı. Her maç takımı sırtlayacak diye bir kaide yok , bir kere de böyle olsun.

Riera takımın en iyilerindendi. Sonradan bek olup bu kadar iyi oynamak gerçekten akıl alır iş değil. Hücumda takımın dinamikleri gereği de çok etkili değildi ama defansif anlamda diğer 3 arkadaşının da ötesindeydi.

Semih Kaya tecürbesizliğine yenik düştü. Hep söylüyorum , Semih'in en büyük eksiği zamanlaması fakat onu da zamanla tecrübesiyle orantılı olarak geliştirecek elbette.

Eboue bazen çok iyi oynasa bile en iyi maçlarında bile çok rahat davranabiliyor. Bugün ilk golde hatalıydı , bazı pozisyonlarda hep yaptığı gibi geri gelmeyerek o kanadı adeta felç bıraktı. Üstelik o kanattaki adam Ronaldo.

Muslera iyi oynadığı maçta 3 gol yiyerek en büyük haksızlığı yaşamıştır sanırım. Hakkında söylenebilecek tek şey bu.

Melo gerçekten iyiydi , geçen sezondan görüntülerini Manchester United'la Old Trafford'daki maçtan sonra ilk kez bu kadar net verdi.

Drogba yine aynı. Dün akşam yanında iyi bir Burak Yılmaz olsaydı işler daha farklı da olabilirdi.


Real Madrid'in tek tek incelemesini yapmaya gerek duymuyorum. Takım olarak oynamak istedikleri oyunu oynayıp istedikleri skoru yakaladılar. Fakat Ronaldo , Mesut ve Di Maria'nın çok önemli etkileri olmadığı bir gerçek. Topsuz alanda yaptıkları ve gollerde etkileri bittabi yargılanamaz ama Galatasaray'ı tek başına düşüren 3'lü olmadıkları aşikar.

İspanyol televizyonu , rejisi , yönetmeni ya da her kimse ; bu kadar mantıksız ve taraflı maç yayını yapanı ilk kez görüyorum. Galatasaray'a ait neredeyse hiçbir pozisyonun tekrarını göremedik. Pes.

Galatasaray'ın bu sezon topladığı tecrübe gelecek sezonlar için önemli bir materyal. Bunu tur gitti diye demiyorum , daha oynanmamış 90 dakika var ama bu turun geri dönmesi fazlasıyla zor. Yine de Galatasaray'ın olduğu yerde umutlar tükenmez , tükenmemeli. Günü gelince rövanşı da değerlendiririz.


Son olarak ; o üçüncü gol gerçekten çok gereksizdi.