28.09.2013

Galatasaray - Fatih Terim - TFF

 
Yazacaklarım benim şahsi fikirlerimdir.

Günlerdir ülkenin futbol gündemini aynı konu öegul ediyor; Fatih Terim'in Galatasaray'daki görevine son verilmesi. Herkes başka bir şeyler söyleyip, ortaya farklı iddialar atıyor.

Başlıklara ayırlarım;

Fatih Terim'in Galatasaray'daki ilk dönemi
 
Üzerine çok fazla konuşulmayacak, tarihi başarıların olduğu bir dönem geçirdi Fatih Terim. 1999-2000 sezonu bittiğinde soluğu Fiorentina'da aldı. Yaşı ya da hafıza yetmeyenler için; Fatih Terim giderken Galatasaray taraftarına Candan Erçetin'in Elbette şarkısını armağan ediyordu. Bugün stada Fatih Terim atkısıyla gidip "Fatih hocamızı ağlatanı burada istemeyiz!" diyenler bizim o zaman ne kadar ağladığımızı bilmezler.
Fatih Terim orada başarılı bir dönemin ardından AC Milan'ın teknik direktörü oldu. Bana göre Maldini'nin başını çektiği bir takım içi gruplaşmanın kurbanı olarak gönderildi. Hatta geçtiğimiz yıllarda bunu itiraf bile etmişti. Bugün Galatasaray'dan ayrılışına tepki verenler, o gün Fatih Terim'in nasıl ayrıldığını şu haberden okuyabilir.

Fatih Terim'in Galatasaray'daki ikinci dönemi 

Gidişi sonrasındaki ilk sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayığ ligi ikinci bitirmiş, ikinci sezonunda ligde şampiyon olup Şampiyonlar Ligi'nde ikinci çeyrek finali kıl payı kaçırmış bir Galatasaray'a 2002-2003 sezonunda geri döndü Fatih Terim. İlk sezonunda ligi ikinci sırada, Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona, Lokomotif Moskova ve Club Brugge'un olduğu grubu 4 puanla sonuncu bitirdi. 
 İkinci sezona yüksek beklentilerle başlayan Galatasaray ligi 6. sırada bitirirken Şampiyonlar Ligi'nden Uefa Kupasına katılmaya hak kazandı. Galatasaray, Gençlerbirliği'nin şanssız bir şekilde Valencia'ya 4. turda elendiği turnuvaya ilk katıldığı tur olan 3. turda eda etti. Belki kaderin cilvesidir; Gençlerbirliği'ni eleyen Valencia, Galatasaray'ı eleyen Villareal'i yarı finalde geçerek finale çıktı ve kupayı aldı.
Başarısız geçen iki sezonun ardından Fatih Terim görevden ayrılırken, yeni durağı ikinci kez Milli takım oluyordu.

Fatih Terim'in Galatasaray'daki üçüncü dönemi 

Ünal Aysal, tıpkı rahmetli Özhan Canaydın gibi en büyük seçim vaadi olarak Fatih Terim'i öne sürdü. Bu sırada Fatih Terim'in milli takımdaki görevinden ayrıldığı 2 sene olmuştu ve boştaydı.
Galatasaray'ın başına üçüncü kez geçen Fatih Terim, iki sezon içinde ligde ve Süper Kupa'da iki şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez çeyrek finale çıkma başarısı gösterdi.
Bütün bu sürecin sonunda görevine son verilen Terim'in takımı Şampiyonlar Ligi'ne evinde aldığı 1-6'lık Real Madrid mağlubiyetle başlarken, ligde de 5 maç sonunda 9 puana sahipti.

  Anlaşılmayan Kısımlar

Başarılı ve taraftarın sevdiği bir teknik direktörü kovmak hiçbir başkanın yapacağı bir şey değil. İnsanların burada madalyonun diğer yüzünü görebilmesi, daha detaylı bakabilmesi lazım.
Her fırsatta Galatasaray'ın bir tercih olmadığını ve her şeyin önünde geldiğini söyleyen Fatih Terim'in Milli takımla anlaşması ve Galatasaray başkanıyla sözleşme konuşmaması dikkat çekici. Sorularla gidelim, dileyen bu sorulara cevap verebilir;

1- Fatih Terim, neden Galatasaray takımıyla sözleşme yenilemek istemedi?
2- Her fırsatta TFF'yi eleştiren Fatih Terim'i Yıldırım Demirören'le 'Yol arkadaşı' yapan nedir?
3- Fatih Terim'in olası bir iki takımı çalıştırması ve Milli takımın Dünya Kupası'na gitmesi durumunda, Galatasaray'ın yaz kampı performansı nasıl olacaktı?
4- Düne kadar Yıldırım Demirören'i eleştiren, hiçbir söylemini dikkate almayan Galatasaray taraftarını, Demirören'in gösterdiği belgeler nasıl ikna edebiliyor?

Sorular çoğaltılabilir ama temel mantığın kavranması açısından bu sorulara tutarlı cevaplar verilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bana kalırsa Galatarasay'ın kötü gidişatı, Şampiyonlar Ligi'ndeki zor grup ve kötü başlangıç, Milli takımla Dünya Kupası'na katılma ihtimali işin gidişatını değiştirdi. Kariyerinde Dünya Kupası'na hiç katılamamış bir Terim'in bu gidişata yön verecek şeyler yapabileceği ihtimalini düşünüyorum. Tabi bu durumda Ünal Aysal'ın kararlılığı ve söylemleri de Fatih Terim'in egosunu zedelemiş olabilir.

Neticede; Türk takımlarının kurumsal ve profesyonel yapılara geçmesi gerektiğine inanıyorum. Futbol şube sorumlusu ve sportif direktörler futbolun içinden gelen, futbolu bilen, eğitimli ve saygı duyulan isimler olmalı. Galatasaray özelinde bakacak olursak, eskiden beri süregelen ve değişmeyecek olan belli kuralların asla çiğnenmemesi gerekir. Bir başkanın teknik direktörüne ulaşamamasının hiçbir açıklaması olmaz, olamaz.

Son olarak; kendi lehine her olayda ağız birliği yapan medyanın tutumu da benim fikirlerimi olgunlaştırıyor. Bundan 4-5 ay önce Fatih Terim'i hakemleri tehdit etmekle suçlayanların şimdi tam tersi bir tutum sergilemesi, bütün problemin Ünal Aysal'dan kaynaklandığını iddia etmesi ve Galatasaray'ı zor günlerin beklediğini sürekli olarak dile getirmesi bana samimi gelmiyor. Neticede kutuların satması ve rekabetin artması için bazı şeyler şart...

Not: Sürece yersiz bir biçimde müdahil olan Buse Terim'i ve Fatih Terim sonrası görevlerine devam eden Ümit Davala&Hasan Şaş ikilisini ayrıca şaşkınlıkla seyrediyorum. Bakalım ilerleyen günlerde daha neler olacak.
















 

24.09.2013

Fatih Terim'ın Gönderlişi



Şu başlığı yazmak bile inanması zor bir olay; Fatih Terim Galatasaray'dan ayrılacaksa bunu kendisi yapar, öyle düşündük hep. Peki olaya nerden bakmak lazım?

Öncelikle bu karar Ünal Aysal ve yönetiminin bir anda verdiği bir karar değil, bu gayet açık. Seçim vaadi olarak Fatih Terim'i sunan, nihayetinde takımın başına getiren ve sonuna kadar destek olan bir başkanın bu kararı vermesi ise sadece futbol kaynaklı değil. Nedir peki, futbol dışında ne olmuş olabilir?

Ünal Aysal, 2011 Mayıs ayında seçimlerde aday olduğunda babamla birlikte oradaydım. Babam 25 yıllık üye, ben ise o gün ilk oyumu verecektim. Ünal Aysal, listesinde Abdurrahim Albayrak'a yer vermedi, daha sonrasında Albayrak yönetime girdi ama bildiğiniz gibi artık görevde değil. Bunu kenar yazalım.
Yönetimin Fransa kolunu Adnan Öztürk'e emanet eden Aysal, yönetimi de kendi anlayışına yakın kurmuştu. Zaman içinde yönetimden ayrılanlar, yeni katılan isimlerle birlikte bu anlayış iyice yerine oturmaya başladı. Bu adımların en önemli kanıtlarından birisi Lütti Arıboğan hamlesi olarak görülebilir.
2 yıllık süreçte Galatasaray'ın 2 lig şampiyonluğu, 2 Süper Kupa kazanması ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini görmesi Aysal'ın maharetlerinden bazıları. Bütün bu başarıların yanına Drogba, Sneijder gibi isimleri de koyduğunuz zaman yönetimin başarısı daha da perçinleniyor.

Bütün bu sürecin içinde, yukarıda yazdığım olayların detayları da oluştu. Örneğin Galatasaray'ın şampiyonluk kupasını aldığı gün yaşanan 'Telefon' olayı, işin detayında Abdurrahim Albayrak için sonun başlangıcı oldu. Ülkenin 'Gezi' gündemi, Ultraslan'ın tutumuyla beraber Galatasaray'ın dışındaymış gibi ilerlerken, Fatih Terim'in TFF ve iktidar kaynaklı Milli takım görevine getirilmesi ipleri iyice gerdi. Terim, yönetimin kendisine yaptığı teklifleri reddederken, Milli takımla uzun süre çalışabilme ihtimali de vardı. Hatırlayanlar olacaktır; Fatih Terim, hali hazırda kuvvetli bir kadroyu bırakıp İtalya'ya gittiğinde de bugün yazılanlar yazılmış, olay yönetimin tutumu gibi algılanmıştı. Oysa Terim, Fiorentina'da kulubün hedefleri doğrultusunda çok iyi işler yaparken, Galatasaray o sezon Real Madrid'i geçip süper kupayı almış, şampiyonlar ligi çeyrek finaline kadar yükselmişti.

Bu dönem Fatih Terimin başarısı gerçekten üst düzeydi fakat bunda yönetimin payını es geçmek mümkün değil; Muslera, Eboue, Melo, Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Drogba ve Sneijder gibi isimleri bu yönetim aldı. Yönetimin Fatih Terim'le olan -bana göre- siyasi tarafı da bulunan gerilimi, futbol anlamında da haklılıklar içeriyor. Buna en iyi örneği Galatasaray'ın Milli takımın başına geçen Fatih Terim'le çıktığı maçlardan anlayabiliriz;

30 Ağustos 2013: Eskişehirspor 0-0 Galatasaray
6 Eylül 2013: Türkiye - Andorra
10 Eylül 2013: Romanya - Türkiye
13 Eylül 2013: Galatasaray 1-1 Antalyaspor

Gelecek programda ise;

28 Eylül 2013: Galatasaray - Çaykur Rizespor
2 Ekim 2013: Juventus - Galatasaray
6 Ekim: Akhisar Belediyesi - Galatasaray
10 Ekim 2013: Estonya - Türkiye
15 Ekim 2013: Türkiye - Hollanda

Bu işin fiziksel yorgunluğundan çok mental yorgunluğu önemli. Üstelik Milli takımın kupaya gittiğini düşünürsek, Galatasaray'ın yaz kampında ne yapacağı daha büyük bir soru işareti olur. Bugün Fatih Terim'in gitmesinden rahatsız olanlar, Fatih Terim'in bu takımı 10 yıl daha çalıştırmasını isterdi. Bundan eminim çünkü ben de isterdim, fakat bu şekilde değil. Özellikle bizim gibi milliyetçi bir memlekette Milli takım çalıştırmak sağlam bir ruh hali ister.

Neticede şu an Fatih Terim'in çalıştıracağı ve hedefleri olan bir Milli takım var fakat Galatasaray'ın hocası yok. Şu 1 aylık kritik dönemde göreve getirilecek hocadan da çok fazla bir şey beklememek, belki de devre arasına kadar sabırlı olmak lazım ama o zamana dek çok geç olabilir. Bana kalırsa Aysal'ın yönetim şekli ve yaptıkları doğru fakat bazı noktalarda zamanlamayı iyi yapamadığı oluyor. Yine de ben olaya fanatik bir bakış açısıyla "Neden Fatih Terim'i gönderdiniz?" diye bakmıyorum, işin felsefesini kavramaya çalışıyorum.

Fatih hoca için ayrı bir teşekkür yazısı yazmak şart, o çok başka bir konu...


Not: Görseli geçen sezon şampiyonluk sonrası hazırlamıştım, buruk bir vedayla kullanmış oldum.






18.09.2013

Sorunu Başka Yerde Ara

 
Galatasaray 1:6 Real Madrid

Böyle maçların ardından analiz yapmak mantıklı gelmiyor bana ama ben teknik analizi kısa tutarak başka şeylerin altını çizmeye çalışacağım.

* Dany'nin acilen takımdan kesilmesi lazım. Turnuva, maç, rakip ayırt etmeksizin inanılmaz dengesiz müdahaleleri ve topla gereğinden fazla oynaması katlanılır şey değil.
* Chedjou'nun Dany'den iyi anlamda fazlası yok, eksiği var. Kötü anlamda ise durum tam tersi.
* Fatih Terim'in Engin Baytar ısrarını anlamak mümkün değil. Dün 5-10 dakika iyi oynadı ama geri kalan zaman diliminde sahada yoktu.
* Galatasaray 11 şut çekmiş, kaleyi bulan şut sayısı 6, attığı gol 1, kullandığı korner 4.
Real Madrid 17 şut çekmiş, kaleyi bulan şut sayısı 13, attığı gol 6, kullandığı korner 1.
Bu seviyedeki bir maçta 11 şut çeken takım 1, 17 şut çeken takım 6 gol atıyorsa bir yerde yanlış bir şeyler var demektir.
* Muslera'nın hak etmeden yediği birbirinden farksız 6 gol. Keşke imkan olsa da o golleri Afrika kıtasına defansa yazsak.
* Eboue'nin takımdaki misyonu bitmiş, üzerine konuşacak çok fazla bir şey yok. Bu kadar ruhsuz bir futbolcuyu Sabri Sarıoğlu'na tercih etmek formaya hakaret sayılır.
* Drogba'sız Galatasaray'ın işi zor.

Giriş

Türk futbolunun en büyük problemi saha içindeki psikolojik mücadele, ikincisi fizik güç. 30 dakika yarı sahasından çıkamayan bir Madrid'e gol atmak şart olmasına şart ama o gol gelmedi diye eksilere düşen moralin bir açıklaması yok. Maçtan önce yazılanlar, skor tahminleri, Galasatasaray'a olan inanç ilk 30 dakika karşılığını bulmuşken, rakip panik yapmışken, gol pozisyonları da yakalanmışken bu çöküş nasıl yaşanıyor ilginç. Bu noktada ilk gole gidip, Eboue'nin müthiş sorumsuzluğuna bir gönderme yapmak lazım ama işin o kadar derinine inmeye gerek yok. Galatasaray, klasik bir Türk takımı gibi yediği her gol sonrası oyundan daha da düşerek skoru 6 sayısına kadar getirdi. Açıkçası Real Madrid işi biraz daha sıkı tutmuş olsa ya da maç 10 dakika daha sürseydi skor 7-8 olurdu.

Gelişme
Geçen sezon 0-1 geriden, dönmesi mucize bir turu alabilecek kadar mükemmel bir futbol oynanan ve kazanan bir Galatasaray'ın, grup maçında 0-2 geriye düştükten sonra maçtan tamamen kopması esasında futbolumuz yarası. Türk futbolunun 0-2'den gelip 3-2 kazandığı, benim hatırladığım maçlar;

Galatasaray 3-2 Real Madrid
Sevilla 2- 3 Fenerbahçe
Türkiye 3:2 Çek Cumhuriyet

Olmuyor değil ama zor oluyor. Peki bir İngiliz şu soruya kaç tane maç örnek verirdi?

Türk futbolunun yapılanma anlayışı yok. Milli takımımız bir turnuvaya gidip dereceye girerken diğerine gidemiyor bile. 2002 Dünya Kupası sonrası sadece 1 kez Avrupa Şamoiyonasına katıldık, onu da üçüncü bitirdik. Şimdi Galatasaray'a bakıyorum; geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final oynayıp, Real Madrid'i eleyebilecek futbol oynarken bir turnuva sonra evinde 6 gol yiyor. Kısacası değişmiyoruz, değişemiyoruz.

Futbol ülkeleri bir sistemi oturtup, kulüpler bazında da aynı sistemi devam ettirir. Juventus'un kadrosunda 5 tane İtalyan da olsa sistemi aşağı yukarı aynıdır. Yahut bir İngiliz takımıyla oynarken duran toplara dikat etmek zorundasınızdır. Bizim futbol sistemimiz ise kolay gol yemek, oyundan düşmek, yetersiz kondisyon ve dönem dönem hırsla mücadele etmekten ibaret.

Sonuç

Bugün Galatasaray'ın aldığı 1-6'lık mağlubiyeti tarih yazacak ama dünyanın hafızası için küçük bir maç. Aynı şekilde Galatasaray bu gruptan çıkabilir, o şansı da devam ediyor. Fakat burada dikkat çekmesi gereken nokta; Türk futbolunun bu istikrarsız ve dengesiz gidişatı. Bir gün öyle bir gün böyle gidecekse hiç gitmesin diye düşünmekten alamıyor insan kendini.

Not: Koreografi çok güzeldi, destek iyiydi ama Burak Yılmaz'ın ıslıklanması işini kim akıl ettiyse aklından şüphe etsin. Detaya gerek yok sanırım, insafın varsa.

1.09.2013

Türkiye'de Spor

 
İşimin gücümün pek olmasından yazamadım, zaman zaman üşendim. Üzerine çok şey yazılacak nice maçlar, nice olaylar yaşandı ama atladım. Misal; Galatasaray - Fenerbahçe, Bayern Münih - Chelsea ya da ne bileyim Fenerbahçe ve Beşiktaşın aldıkları cezalar.

Şu an yazmama sebep Bilgin Gökberk'in bugün kaleme aldığı yazısıdır.

Ne güzel demiş; "Çapulcu Out, Dopingçi In"


Ben de konu hakkında yazayım bir şeyler.

Memlekette işini iyi yapan, hakkını veren, dürüst olan, saygı duyan, yetenekli, profesyonel, çalışkan, sevgi dolu, ileri görüşlü, anlayışlı olmak yine çıkmaz sokak.
Sorun Nevin ya da Süreyya değil, sorun TFF ya da başka bir kurum da değil; sorun olayın tam kendisi.

Hani klasik bir tabir vardır "Topçu dediğin Brezilya'dan çıkar" diye, yalanan daniskası! Ben top süremeyen Brezilyalı futbolcu da gördüm ki ülkemizde bolca vardı, siz de görmüşssünüzdür. Oysa bizim ne gençlerimiz vardı zaman zaman, kayboldular ama hangi zaman? Mesela Batuhan Karadeniz, ne ara Anadolu topçusu oldu? Cafercan Aksu vardı, hani geleceğin Hakan Şükür'ü olan, ne oldu da kulüp bulamayacak hale geldi? Olcan Adın için yerli Alex dedik, Alex hala Alex ama Olcan'ın gittiği yol arpa boyunu pek az geçmedi mi?
Bütün bu isimlerin ve dahasının olağandışı bir durumla karşılaşmış olması mümkün mü? Hadi sakatlık, kötü bir başlangıç, form düşüklüğü, uyum sorunu ya da bir şeyler... Neden u17'de yıldızlarımız dediğimiz bu çocuklar şimdi yaşıtlarından bu kadar geride kaldılar?

Eğitim sanırım.

Doğru yerlere doğru kişileri getir(e)memek, yönetememek, geliştirememek ve nihayetinde eğitememek. Bundan 5 sene önce Muhammed Demirci'yi ana haber bültenlerine konu eden zihniyetin ürünü olarak, çirkin bir sorumsuzlukla eğitememek. Maç çıkışında soluğu barda alan futbolcular 17 yaşındaki futbolcuları sorumlu tutmak olmaz, sorumlu onları idare etmekle yükümlü olan hocalarının. Eğer bir sporcu özel hayatına dikkat etmiyorsa, müsabaka esnasında yeterli mücadeleyi göstermiyorsa, rakibine saygılı olmuyorsa ya da en sonuncusu doping kullanma ihtiyacı hissediyorsa bu en son olarak sporcunun hatasıdır. Keşke iyi sporcu olmanın önce iyi insan olmaktan geçtiğini antrenörlere anlatsak, öyle antrenörler yetiştirsek.

Umarım bir gün öyle olur; öyle ya da böyle.