21.05.2013

Tazminat / Tanzimat



2011-2012 sezonu bittiğinde Beşiktaş'ın mali tablosu ortadaydı. Yeni gelen yönetimin tavrı başarıdan çok mali düzenlemeye odaklanarak taraftarın beklentisi de bu şekilde düşürüldü. Ernst , Egemen Korkmaz gibi oyuncular yüksek maliyetleri sebep gösterilerek gönderildi. Özellikle Egemen Korkmaz'ın maaşında indirim yapmaması eleştirildi ve taraftarın önüne atıldı. Fakat onun yerine transfer edilen oyuncuların maaşları , yeni transferlerin bonservis bedelleri ve ilk yarı sonunda şampiyonluk yarışına ortak olunması paralelinde bazı oyuncuların maaşlarında iyileştirilmeye gidildi. Bu da yetmez gibi , bazı derbi maçlara galibiyet primleri verildi.
Neticede Beşiktaş sezonu beklendiği gibi şampiyon da bitiremedi , ikinci de olamadı. Sezonu elle tutulur bir başarı , kupayla kapatamayan bir Beşiktaş her halukarda başarısız sayılır evet ama Feda diye yola çıkılan bir sezonda yapılan hamleler bence asıl başarısızlığı işaret eden nokta oldu.

Şimdi sezon başına dönecek olursak asıl konuya , Samet Aybaba gelebiliriz ;

Sezon başında Sven Goran Eriksson iddiları vardı. Camianın tepkileri üzerine atılan imzalara rağmen sözleşme fesh edildi , söylentilere göre İsveçli İstanbul'a bile gelmeden 1.2 milyon Euro tazminat aldı. Yönetim bu fiyaskonun hemen ardından Beşiktaş'ın sembol isimlerinden Samet Aybaba'ya teklif yaptı. Samet Aybaba'nın hayali gerçekleşiyordu ama bunun karşılığı elbette her profesyonel gibi bir sözleşmeydi. O sözleşmenin şartları neler neredeyse hiçbir Beşiktaş taraftarı bilmiyordu.
Sezon ortasında hep söyledim , Samet Aybaba şampiyon bir takımı çalıştırabilecek seviyede değil. Bu Samet Aybaba'nın kötü bir teknik direktör olmasından çok vizyonuyla alakalı. Zira özellikle ilk yarıyı lidere yakın bitirdiğinde söyledikleri de büyük bir yanılgıya sebep olmuştu ; "Ligde bulunduğumuz noktaya bakarsak başarılıyız". Samet Aybaba'nın bildiği ama itiraf edemediği şey ligin puan skalasının inanılmaz düşük olmasıydı tabi. Devre bittiğinde 1 maçı eksik Antalyaspor 30 puanla üçüncü sıradayken (Beşiktaş'la aynı puanda) ligi 47 puanla yedinci sırada bitirdi.

O döneme ait Samet Aybaba'nın tek hatası bu değildi tabi ; Menemen konusu , rakip takımların büyük transferlerine yaptığı yorumlar , Feda konusunu kendi adına sürekli gündeme getirmesi ve kaybettiği maçların bazılarında oyuncularını hedef göstermesi onu haklıyken haksız duruma düşürdü. Kimsenin büyük beklentilerinin olmadığı bir sezonu hem teknik hem idari anlamda iyi yönetemeyen Beşiktaş'ın bugün ise en büyük gündemi Samet Aybaba'nın istediği tazminat.

Samet Aybaba'yı eleştiremediğim nokta tazminatını istemesi.Her profesynel çalışan gibi kendisine vaad edilen ücreti almak kadar doğal bir hakkı yok. Bugün basına bir duyum olarak gelen ama geçerlilik ihtimali yüksek olan bu olayı buraya getiren esas taraf Beşiktaş yönetimi. Feda dedikleri bir sezonda takımın başına Beşiktaş'ın sembol isimlerinden birini getirmek demek ona göre bir ücret ve sözleşme hazırlamak demektir aynı zamanda. Siz o sözleşmeye tazminat koyarsanız ödeyeceğiniz zaman da pazarlık yapmadan ödemekle mükellefsiniz. Tabi burada Samet Aybaba'ya taraftarın tepki vermesini sağlayan şey Aybaba'nın sezon başından beri söyledikleri. En başından beri Beşiktaş'a para için gelmediğini vurgulaması , başarısız olduğu zaman çekip gidecek kadar Beşiktaş'ı sevdiğini söylemesi ama bütün bunları işler kötü gidince uygulamaması haklı tepkilere sebep oluyor.

Fakat benim burada anladığım şey şu ; Madem başarı beklentisi olmayan bir sezonun sonunda başarısız olduğu için gitme ihtimali vardı , Beşiktaş yönetimi Samet Aybaba'yı neden bu takımın başına getirdi ?

Feda diyen yine Beşiktaş taraftarı olacak.

14.05.2013

Yusuf'tan Daha Ortak



Derbi sonrasına damgasına vuran olayın iki ismi ; Burak Yıldırım ve Yusuf Ortak.

19 ve 20 yaşlarında olan bu iki gencin kaderini birleştiren şeydi o derbi. Maçtan hemen sonra Beyaz Tv'de yayınlanan spor programı görünümlü o yayına Burak'ın arkadaşı olduğunu söyleyen bir çocuk çıkardılar. Çocuk Burak'ın okuduğu okulu bile bilmiyordu ama inatla "kahpece bıçakladılar" diyordu. Hemen arkasından Aziz Yıldırım'ı suçlamaya kadar giden sözleriyle hayatını kaybeden arkadaşının çok dışına çıktı konuşmaları.
Sosyal medya 2 gün boyunca bu haberle çalkalandı. Reyhanlı'da ölen onlarca vatandaşın 1 saniye konuşulmadığı ortamda , Facebook profil fotoğrafları Burak'ın resmiyle donatıldı , adına gruplar açıldı , bir spor şiddeti vakası bir camiaya yıkılarak şiddet körüklendi. Yapmayın dedikçe hem Burak'ın ailesinin acısını taklit edip , 2 gün sonra unutacakları bir olayı konuştular hem de nefreti giderek şişirdiler.

Yaklaşık 1 saat önce Mobese görüntüleri haber kanallarına ve internete düştü. "Kahpece" diye bıçaklandığı o arkadaşınca ve bütün bir işgüzarlarca üstüne basa basa söylenen Yusuf Ortak , arkadaşıyla vedalaşıp evine doğru yürürken arkasından seslenen 7 taraftar vardı kayıtlarda. Canlı yayında "o bizden önce gitti" diyen arkadaşı ve diğerlerinin aksine Burak Yıldırım yürümüştü Yusuf'un üzerine ; asıl kahpenin onu oraya gönderen , daha sonra bu olayı bir intikam mevzusuna çeviren arkadaşları olduğunu bilmeden. Yusuf affedilmeyecek bir hata yapıp Burak Yıldırım'ın hayata gözlerini yumduğu o bıçağı savurduğunda diğerleri neredeyse kaçıyorlardı. İki gencin de hayatlarına kast eden asıl zanlılar da onlar olarak.

İki gündür bunun bir şiddet olayı olduğunu söyleyenlere "Katilsaray" diye cevap veren o karaktersizler şimdi çıkıp utanabilecek mi ? Bunun bir şiddet olayı olduğunu , gereksiz hesaplaşmaların , sokak kavgasına dönüşen ve sporla alakası kalmayan bu olayın son olmasını dileyebilecekler mi ? Facebook'dan Yusuf Ortak'ın sayfasına "tipe bak , zaten katil belli işte !" diyenler şimdi biraz da Yusuf Ortak'a üzülebilecekler mi ? Peki Yusuf'un bıçağı olmasaydı , bu sefer ölen ya da belki yaralananın Yusuf olabileceği ihtimalini konuşabilecekler mi ? Bunun artık bitmesi gerektiğini , riyakarlıklarını , utançlarını aynı sayfalara yazabilecekler mi ?

2 gündür takımımın şampiyonluğu hakkında tek kelime edemeden , üzüntü içinde olayı takip ediyorum. Artık sokaklarda formayla dolaşamayacak olmanın hüznüyle , içine kan lekesi iliştirilmiş futboldan midem bulanarak 2 gündür canımı sıkıyorum. Burak Yıldırım'ın atkısında yazanları örnek gösterenlere kızdığım gibi yine aynı şekilde kızıyorum , Yusuf Ortak'ın bıçak darbesine lanet ediyorum. Fakat bunu bir taraftar olarak değil , bir insan olarak yaşıyorum. Eğer biraz vicdanınız varsa siz de böyle yapın.


Ve esas ortaklar , futbolu yönetenler ;

Sahada gırtlak gırtlağa , medyada ateşi körükleyerek , kulübede ortamı gererek bu insanları bu hale getirenler utansın. Olayın içeriğine hakim olmadan bir adamı çıkarıp yalancı şahitliğine izin veren siz sözde spor programları ; hem yanlış kamuoyu oluşturmaktan hem gündemi yok yere meşgul etmekten ceza almalısınız. Birazcık utansanız bu işi de yapmazsınız ama neyse.


Futbol asla şiddet değildir.




13.05.2013

Futbol Asla Şiddet Değildir




12 Mayıs 2012 Galatasaray - Fenerbahçe maçıyla alakalı olarak ;

Irkçılık

Sahada Fenerbahçe'den 4 , Galatasaray'dan 2 siyahi futbolcu var (Ben normalde zenci derim çünkü çok sevdiğim , sempatik bulduğum , en ufak bir art niyetim olmayan bir söylemdir ama doğru karşılanmadığı için siyahi diyebildim. Bence bu daha kötü , o ayrı)  Bir taraftar çıkıp sahaya muz sallıyor , diğeri sosyal medyadan Didier Drogba'ya hakaret ediyor. Bunu yapan bir Fenerbahçe taraftarı ama Drogba'nın da Instagram'da yazdığı gibi "En üzücü olanı ise bana maymun diyorsun ama benim 'maymun' kardeşim Webo dün 2 gol attığında havalara sıçradığını unuttun"

Bunu belli bir kulübe ya da taraftara yöneltemem ama yakın zamanda yaşananlar ; Emre Belözoğlu'nun Zokora'ya hakareti , daha sonrasında Zokora'yısiyah poşetleri kafasına geçirip protesto etmeye çalışanlar ve Emre Belözoğlu'na verilen tarihi komiklikteki ceza. Biz zaten ülke olarak hiçbir zaman ılımlı olmadık , olamadık. Bugün Drogba'ya destek vermek isteyen insanlar bile malum taraftarın sosyal medya hesaplarına ırkçı söylemler ve şiddet mesajları yağdırıyor. Neresinden tutsan elinde kalıyor ya işte , neyse.
Anlayana ; maç içinde neredeyse bütün siyahi oyuncuların olayların dışında kalma çabası da bize en güzel cevaptır.  Çünkü biz işimize gelince onları dışlamayı çok iyi biliriz , onlar da kendi kara parçalarında bizim aç gözlülüğümüzün sefaletinin gölgesinde yaşamayı iyi bilirler. Utanç müzesi gibiyiz.

Kötü Örnek

Maçtan önce Aykut Kocaman'ın çıkıp "Alkışlamayı düşünmüyoruz , böyle şeyler için erken" demesiyle başlayan bir süreç. Sonrasında Aziz Yıldırım'ın tamamiyle Galatasaray'ı hedef alan söylemleri ve nihayetinde sahaya kadar yansıyan nefret. Daha sahaya bile çıkmadan 9 sene öncesinde Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi alkışlamadığını söyleyen Emre Belözoğlu da olaya kendince dahil oldu tabi. Aynı Emre Belözoğlu'nun rakibini yerden kaldırmak isteyen Melo'yu itmesi de unutulmayacaktır. Volkan Demirel'in maç sonu röportajında "Taraftarlarımızdan özür diliyorum" demesi bile her şey özetlemek için yeterli , çünkü Volkan sadece sahada olmayacağı maçlar için kendi taraftarına karşı futbolca bir kabahat işlediğini düşünüyor. Oysa maçın başında hiçbir şey yokken Drogba'yı ittirmesinin , Sabri Sarıoğlu'yla gırtlak gırtlağa sarılmasının bu ülkenin gençlerine nasıl örnek olacağını düşünümüyor. Sabri için de aynı şeyler geçerli fakat Sabri'yi provakatör ilan eden Volkan'ın geçmişini ve saha içi şiddet faaliyetlerini de biliyoruz. Artık birisi Volkan'a gereken uyarıyı yapmayacak mı ? Sabri'ye de yapılsın , biraz olsun ortamı gerdiyse Eboue'ye de yapılsın ama artık bir şeyler karşılığını bulsun.
Tabi bütün bunların yanında maçın başından sonuna kadar rakibi olmasına rağmen Drogba'yı her pozisyonda oradan çekip götürmeye çalışan Yobo'yu da geçen sefer olduğu gibi tebrik ediyorum , maçın en iyisi oydu.

Basın

Galatasaray , bitime 2 hafta kala şampiyon sıfatıyla Kadiköy'e gelmiş , rakibiyle arasında 10 puan fark var. Basınımız sağolsun bu maçın bile tansiyonunu arttıkmak için elinden geleni yaptı ve kısmen bile olsa başardı. Oysa Cumartesi günü caddede GS Store poşetiyle gezenler , sarı kırmızı formasıyla dolaşanlar vardı. Ben Fenerbahçeli arkadaşlarımla çimlerde biramı içerken maçı bile konuşmayacak kadar değersiz buluyorduk. Neticede bu nihayetinde bir derbi fakat sonucunun etkisiz olduğu bir maçtı. Tabi basın rahat duramadı ; "kim ne kadar gol atmış" , "Drogba gol atarsa çimlerde kayacak mı ?" , "emniyet güçleri nasıl tedbirler alacak ?" , "Cüneyt Çakır hatalı karar verir mi ?" diye fitili yavaştan ateşledi. Ne oldu ? Gencecik bir çocuk hayatını kaybetti ve bu kez Milliyet gazetesi utanç verici bir haberle o çocuğun Real Madrid atkısıyla Fenerbahçe maçını izleyen fotoğraflarını yayınladı. Cahilin başka bir bedene kör bıçağı saplamasını , o çocuğun hayatta olmayışına bir takım zihinisizlerin hak vermesini ister bir tavırla o fotoğrafı yayınlayan Milliyet yerin dibine girsin.
Buna ek olarak ; Televizyonlarda şiddeti lanetleyip mafyanın içinde yaşayan , arka odalarda şiddetin en büyük destekçisi olmaktan çekinmeyen o insanların da bu utanç müzesinde yeri hazır. Gerçekten başkası adına ben utanıyorum , utanıyorum ve yine utanıyorum.

Sonuç

Geçen sezon Süper Final zımbırtısında kalp kriziyle hayatını kaybeden bir Galatasaray taraftarı , İnönü'de bıçaklanarak ölen gencecik bir çocuk ve tek suçu tuttuğu takımın maçını formasıyla seyretmek olan 20 yaşında bir Fenerbahçe taraftarı. Bundan önce senelerdir yaşananlar , Trabzon'da Fenerbahçe için başlayıp hemen hemen 3 büyük takıma karşı da sergilenen nefret tiyatorsu ve İzmir derbilerinden gelen acı haberler. Şampiyonluklarını yıldızlarda değil kanla kazananların liginde alkışlamak için hala erken mi ? Bir şeylerin düzelmesi için , en azından şiddetin bu denli sert yaşanmaması için adım atmak için yeteri kadar canımız yanmadı mı ?
Galatasaray kulübü şampiyonluk kutması yapmayacakmış. Madem öyle , buradan başlasın o zaman bir şeyler. Bir anneye anneler gününde evlat acısı yaşatmanın , kaçan hiçbir şampiyonluk kadar yürek acıtmayacağını görsün herkes. Galatasaray formasıyla Anadolu , Fenerbahçe formasıyla Avrupa yakasında gezmek yürek istemesin , o kutsal formaları savaşa giden askerin zırhı gibi giymesin kimse. Her gün ölüm haberiyle sarsılan , gencinden yaşlısına acıya bu kadar alışmış bir toplum daha çok bağlanmasın bu acıya. Herkes elini vicdanına koyup eğrisini doğrusunu ortaya çıkarsın.

Çünkü futbol , asla şiddet değildir.

12.05.2013

Fenerbahçe 2 : 1 Galatasaray - Bir Dakika !


Sakin Bölüm

2 hafta önce programımızı yaptık , her derbi maçında olduğu gibi maçı olaysız ve rahat bir şekilde izlemek için yine evde izleyecektik , arkadaşın evinde izlemeye karar verdik. Maçı çok sevdiğimiz insanlarında katılımıyla 6 erkek izlemeye başladık. Biralar açıldı , cipsler koyuldu , muhabbet eşliğinde maç da başladı.

Aramızda bir Beşiktaş taraftarı da vardı ki o da kendi takımı için biz Galatasaray taraftarları ile aynı sonucu bekliyordu. Buraları hızlıca geçiyorum çünkü maçın futbol anlamında akılda kalan neredeyse hiçbir şeyi yoktu. Önce Galatasaray Burak Yılmaz'ın penlatı golüyle öne geçti , 8 dakika sonra Fenerbahçe eşitliği buldu , ondan 3 dakika sonra öne geçti. Penaltı doğru mu , golde ofsayt var mı , sanki biraz penaltı kokuyordu falan kısımlarına girmiyorum çünkü hiçbir önemi yok.

Maçtan önce fanatik Fenerbahçeli arkadaşlarım maçı beraber izlemek için teklif yaptı , kol kola maçı izleyecektik. Ne olur ne olmaz , maçın heyecanıyla kırgınlık olmasın dedik reddetdik. Fakat sahada buna uygun insanlar yoktu. Önce Volkan Demirel , yarım sezondur bütün rakiplerinin saygısını kazanmış bir adam olan Drogba'yı yok yere itekledi , üzerine yürüdü. Onun gerginliği soğumadan Emre Belözoğlu'nun , faul yaptığı rakibini yerden kaldıran Melo'yu yok yere ittirip gerginliği arttırması tuz biber oldu. Bu arada takımına maksimum zararı veren Eboue'nin de olmaz yere yerlere atlamaları işi iyice gerdi. Maçın sonucunun şampiyonlukla hiçbir alakası olmamasına rağmen işi sürekli gerenler gayet mutlu olmuştur bütün bunlar yüzünden. Maç tam bitti dediğimiz yerde oyuna sonradan giren Sabri Sarıoğlu derbilerin olaylı adamı Volkan Demirel'le olmayan bir pozisyon sonrası birbirine girdi. Nihayetinde derdide karşılıklı kırmızıkartlar çıktı , yine kırmızısız bir derbi bitirememiş olduk.Bütün bu pozisyonlarda , özellikle Drogba'yı olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan Yobo erbinin en temiz isimleri arasındaydı , sahada yapabileceği en güzel hareketlerden daha iyisini yaptı , onu çok ayrı bir yere koymak lazım. Neticede en çok ihtiyacı olan takım maçı kazandı , Fenerbahçe'yi tebrik etmek lazım.


Önemli Olan Burası

Ne olduysa maç sonunda oldu. Bir Fenerbahçe taraftarının Galatasaray taraftarları tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü söyleniyor. Beyaz Tv'de yayınlayan o malum program gerçekten insanlardaki olmayan nefret duygusunu bile var etmeye yeter. Orada 19 yaşında bir çocuk hayatını kaybetmişken arkadaşıyla röportaj yapmak nasıl bir insaniyettir ? Çocuğa nasıl oldu diyorlar , çocuk "kahpece" bıçaklandı diyor. İnsan hayatını delikanlıca ve kahpece olarak mı ayırıyoruz ? Aynı çocuğa arkadaşının nerede okuduğunu soruyorlar "bilmiyorum" diyor. Üstelik sözlerini de Aziz Yıldırım'a isyan ederek sonlandırıyor. Ölümü bile nerelere çekiyorlar , Burak Yıldırım'ın sevenlerine baş sağlığı ve sabır diliyorum.
Efendi kişiliğiyle tanınan Aykut Kocaman maçtan sonra ne diyor ; "Bence Galatasaray taraftarı bu olanları yadırgamamalı" ve ekliyor "Aynı şeyler TT Arena'da da oluyor"
Sahaya viski şişesi atılmış , kendi oyuncuna yabancı madde isabet etmiş ve sen bunu söylüyorsun. O zaman seneye TT Arena'da daha fazlası yapılsın , Şükrü Saraçoğlu'nda şiddet iki katına çıksın. Beyfendi diye baş tacı yapılan bir spor adamı bunu söylerken bizde sporda şiddeti taraftarda arayalım. Çünkü deplasmana seyirci almamakla iş hemen çözülüyor.
Şimdi bakıyorum ; insanlar birbirlerini hiç yoktan yere tehdit ediyorlar. Yok o onu vururmuş , yok o onu kesermiş. Böyle futbola lanet olsun. Bu işi buraya getirenler diye hep yazdığım o riyakar , kanla beslenen , zavallı yorumcular da şimdi zil takıp oynasın. O çocuk gerçekten hayatını kaybetti kaybetmedi konusu değil ; bugün belli lokasyonlarda formalı gezmenin bir bedeli varsa bunun sebebi bu zavallı insanlar ve onların başındaki yöneticiler. Hatay Reyhanlı'da olanların üstünü güzelce örten basın şimdi 10 gün bu haberleri konuşur , insanları iyice nefrete sürükleyip biraz daha malzeme yaratır. Nefretten beslenen toplumların hasatları da ölüm ölür.


Şimdi neyi kutluyorsanız kutlayın.

6.05.2013

Galatasaray - 19 !


Galatasaray , evinde Sivasspor'u 4-2 mağlup ederek bitime 2 hafta kala 19. şampiyonluğunu ilan etti.

Maçta Burak Yılmaz'ın 2 gol atması gol krallığı yolunda önemli bir adımdı ama Selçuk İnan'ın özellikle ikinci golü görülmeye değer mükemmel bir gol. Bu şampiyonluk Burak Yılmaz'ın yaşadığı ilk şampiyonluk olacak , o da ayrı bir not.

Galatasaray'ın ligi lider bitirmesi gayet normal bir sonuçtu. Ligin açık ara en iyi futbolunu oynayan ve derbilerde de iyi bir performans sergileyen Galatasaray'ın liderliği aralıksız devam etti. Fatih Terim ve Ünal Aysal'ın ortaklığında müthiş bir yükselişe geçen Galatasaray'ın hedefleri doğrultusunda şampiyon olması ve belki daha önemlisi her sezon Şampiyonlar Ligi vizesi alması şart. Bu sezonu da garantileyen Galatasaray yeni sezona da doğru transferler ve aynı sinerjiyle girerse ligi seneye de domine etmeye çok yakın. Zaten Fatih Terim'in Florya'daki odasında da görüldüğü gibi hedef 20. şampiyonluk olarak belirlenmiş durumda.


Bu sezon lig gerçekten ilginç başladı ve ilginç bitiyor. İlk yarı bittiğinde en kötü ihtimalle ikincilik planları yapan Antalyaspor'un 8. sırada olması , Beşiktaş ve Bursaspor'un Fenerbahçe'nin hemen ardından verdikleri üçüncü ve dördüncü sırada olup olmama yarışı , Akhisar'ın müthiş yükselişi ve İBB'nin standart yerinden oldukça uzak kalarak ligde kalma yarışı vermesi ligin enteresan başlıklarından sayılabilir. Bana kalırsa ligin en iyi çıkışını Hikmet Karaman yaptı ve Bursaspor'a güzel futbolla beraber puanları getirdi.

Önümüzdeki iki haftada Galatasaray'ın oynayacağı Fenerbahçe ve Trabzonspor derbileri ligin kaderini de etkileyebilecek durumda. Şayet Galatasaray bilhassa haftaya Fenerbahçe karşısında kazanırsa Beşiktaş ve Bursaspor için ikincilik şansı doğabilir , zira Fenerbahçe son hafta Karabükspor deplasmanına gidiyor ve Karabükspor bu hafta düşme potasındaki Sivasspor'la deplasmanda oynayacak. Kazanamazlarsa Akhisar ve İBB'nin alacağı sonuçlara göre ligde kalmak için son maçta Fenerbahçe'yi yenmek zorundalar.

2.05.2013

Şampiyonlar Ligi & Avrupa Ligi


Şampiyonlar Ligi : Bayern Münih - Dortmund
Avrupa Ligi : Chelsea - Benfica

Bayern finalde Dortmund'u , Chelsea Benfica'yı eler. Daha sonra o Bayern Süper Kupa finalinde Chelsea'ye 4 atar , o Chelsea iki sene peş peşe Süper Kupa finaline çıkıp 4 yiyen takım olarak utanç müzesinde yerini alır. Oligark abilere güzel bir selam olmaz mı ?

Benfica 3 : 1 Fenerbahçe - Futbol Netice Oyunu Mu ?



Yarı finale çıkan takımlar belli olduğunda şu yazıyı yazmıştım. En başından itibaren bahsettiğim , Aykut Kocaman'ı sahte bir başarıya götüren o kısır futbolun bu son 3 takım için çok işe yaramayacağına dikkat çekmek anlamında yazdıklarımla aynı şeyi düşünenler ve karşıt görüşteki Aykut Kocaman'cı kitlenin düellosundan bu gecenin sonucu çıktı.

Türkiye'de deha ile beceriksiz arasındaki ince çizgiyi hepimiz biliyoruz. Bugün Fenerbahçe'yi Avrupa Ligi yarı finaline götüren şeyin Aykut Kocaman olduğuna , neticelerde inananların şimdi sezonu kupasız kapatma ihtimaline cevapları da bu söylediklerimin bir kanıtı. Bu futbol ve bu kadroyla Fenerbahçe seneye yine Avrupa Ligi yarı finalini görür ama fazlasını asla. Dünya futbolu artık bu sistemin çok ötesinde , bugün Dortmund ve Bayern Münih gibi takımların konuşulması noktasında.

Maça gelecek olursak ; Benfica maça inanılmaz bir baskıyla başladı ve aynı baskıyı son 15 dakikaya kadar sürdürdü. Çoğu yorumcu bu temponun ligin çok üstünde olduğunu iddia ediyor olsa bile bu tempo o seviyedeki takımların standart temposu zaten. Aynı şekilde Lazio da Fenerbahçe'ye ikinci maçta baskı kurmuş ama sonuç alamamıştı. Zira burada önemli olan o tempoyu gole çevirebilecek oyuncuların olması ki Cardozo bu noktada dünya çapında bir oyuncu.
Maça bu kadar hızlı başlayan bir Benfica'nın maçın hemen başında golü bulması turu cebe koydu dedirtmişken Fenerbahçe penaltıyı buldu ve skoru beklenmedik bir anda eşitledi. Burada Aykut Kocaman'ın da Fenerbahçe'nin de bir payı yok , o pozisyonda penaltı yapmak başlı başına bir ikram. Zaten maçın tamamına bakıldığında Fenerbahçe'nin "bu da kaçar mı !" diyebileceğimiz bir pozisyonu bile yok. İşte bu gelecek sezon için hiçbir altyapı olmadığını , takımın bir adım bile ilerlemeye zemin hazırlamadığını çok net kanıtlıyor. Bu noktada gelinen yerin de bir önemi kalmıyor.
Fenerbahçe bu sezon ayağa pas yapan , rakibin son bölgesinde bile dikine oynayabilen çok rakibi olmadı. Zaten o seviyelerde rakiplerle de oynamadı Fenerbahçe , bunu sadece Avrupa maçları için söylemiyorum. Oysa bugün Benfica ne yaptığını bilen ve hücumu düşünen mantalitesiyle oynaması gerektiğini oynadı , istediğini aldı.

Oyuna ideal sayılabilecek bir kadroyla başlayıp oyunu tamamen kendi sahasında kabullenenen Fenerbahçe'nin maça dönüşü Selçuk Şahin'in mecburi değişikliği , maçtan tamamen kopuşu ise Gökhan Gönül'ün sakatlanması oldu. Oyunu ateşleyen bir bekin yerine Bekir'in tercih edilmesinin kafiye hariç hiçbir tutarlı tarafı yoktu , zira golde de Bekir'in ciddi bir kademe hatası var.


Şimdi basın ne yazar ne çizer orası meçhul ama yarı final önemli bir başarı. Burada daha önemli nokta bu başarının planlı - programlı bir işleyişin , bir sistemin ürünü olmadığını kavramak. Fenerbahçe'nin kadro kalitesinde hangi takım olsa Bate'yi , Plzen'i rahatlıkla eler ki Fenerbahçe'nin bu tura kadar geçtiği en kolay rakip Lazio'ydu. Artık gol yememekten çok gol atmanın sonuç verdiği futbolda bu kadar defansif oyunun sonu da gelmiyor.