28.10.2012

Libero Manuel Neuer



Özellikle attığı çalım ve verdiği pas dehşet verici.

23.10.2012

Zemin - Zihin - Hamit


Galatasaray 1 : 1 Cluj

Galatasaray'ın üçüncü şampiyonlar ligi maçından da galibiyet alamamasını çok sebebe bağlayabilirsiniz ; Zemin kötüydü , Eboue iyi değildi , Umut son toplarda etkisizdi , Elmander sakatlandı ya da daha fazlası. Bunların hiçbirisi yanlış değil fakat Türk futbolcusunun inatla aklını oyuna sokmaması kabul edilebilir değil. Birisi şu zeminlerde "paslar havadan , şutlar yerden" diye uyarmalı. Buna ek olarak ;

Hamit kötü oynadıkça Eboue'nin formu da düşüyor ,
Hamit kötü oynadıkça Selçuk göbekte insiyatif almakta zorlanıyor ,
Hamit kötü oynadıkça takım ritmi bozuluyor / oyun yavaşlıyor ,
Hamit kötü oynadıkça süre almaya devam ediyor.

Fakat bugüne dair açmak istediğim 3 parantez var. Bunlardan ilki Dany'nin risk alma konusundaki tahammül sınırlarını aşan tavrı. İkincisi Emre Çolak'ın oyunu aklıyla oynamama ısrarı ve sonuncusu Amrabat'ın doğru yer ve görevde takıma yaptığı katkı.


Konuyu toparlamak için maç içindeki 3 hareketi yazarak yazıyı da sonlandırmak istiyorum ;

89. dakikada Ambrabat'ın önüne düşecek topa Melo'nun rövaşata denemesi ve Ambrabat'ın çaresiz tepkisi. Demek ki problem pas alamama konusundan buralara kadar gelmiş.

Emre Çolak'ın bu kadar ağır bir zeminde oyuna girdikten sonraki ilk hareketinin yerden attığı pas , ikinci hareketinin top sürmek ve o topu kaptırmak olması.

Dany'nin en tehlikeli bölgelerde defalarca riskli hareketlerde ısrarcı olması (üstelik bu zeminde) , takımın kaderiyle oynaması.


Söyleyeceklerim bu kadar değildi ama yazarak bitecek gibi değil. İşin odaklarına kolay gelsin.

İddaa Kupoon - 23.10.2012



Shakthar - Chelsea : Shakthar Kazanır / Üst

Son şampiyon Chelsea ligde çok iyi gidiyor , aynı şekilde şampiyonlar ligi de üst düzey. Shakthar ise liginde zaten iyi fakat şampiyonlar ligi iddiası da gayet yüksek. Evindeki ikinci maçında galibiyet almayı hedefleyeceklerini düşünüyorum , üstelik grubun favorilerinden Juventus'tan deplasmanda puan almayı başardılar. Öncelikli olarak 1 , daha sonra üst seçeneği tavsiyem.

Bate Borisov -  Valencia : Bate Kazanır / Üst


Bate , şampiyonlar ligi macerasına sürpriz bir Bayern galibiyetiyle başlarken Valencia şampiyonlar ligi ve İspanya'da iyi gitmiyor. Bate'nin oranı özellikle sistem kuponları için değerlendirilmesi gereken bir oran. Bunun yanında üst seçeneği de Bate'nin 3-1 biten iki maçı referans alınarak düşünülebilir.

Lille - Bayern Munich : Bayern Handikap


Bayern'in ligde yakaladığı ivme inanılmaz. Bunun yanında şampiyonlar ligi için hedefledikleri başlangıcı yapamadılar. Lille için ise hem lig hem şampiyonlar ligi iyi gitmiyor. Ligde evinde PSG ve Lyon karşısında galibiyet alamayan Lille , Bate'ye de evinde yenilmişti. Zor gol atan ve kolay gol yiyen Lille'in karşısında sezonun golcü takımı Bayern handikapı yakalar.


Middlesbrough - Hull City  : KG Var

Middlesbrough bu sezon evinde oynadığı bütün maçlarda gol bulmuş , Hull City ise ligin başında oynadığı iki deplasman hariç bütün deplasmanlarda gol atmayı başarmış. İki takımın ligde oynadıkları 11 maç sonunda attıkları / yedikleri gol sayıları da maçın gollü geçeceğini gösteriyor. Üst seçeneği yine de riskli gibi duruyor , KG var en olası sonuç. Zaten arada çok büyük bir oran farkı da yok.

21.10.2012

Asıl Tehdit Atletico !



Atletico Madrid geçen hafta ligin namağlup 3 takımından birisi olan Malaga'yı 90. dakikada Falcao'nun golüyle yenmişti , bu hafta aynısını bu kez evinde hiç mağlup olmayan Real Sociedad'a yaptılar. Gol yine Falcao'dan geldi.

Barcelona cephesine takip yine Madrid şehrinden ama bu kez eski bir kraldan geliyor. Evet ; Simeone çıldırdı , şampiyonluk istiyor !

Bi Şenol Güneş Kalmıştı !


 Ülkesini tarihinde ikinci kez dünya kupasına götürüp üçüncü yapan bir teknik adamı başka bir ülkede böyle eleştirilirken göremezsiniz.


Trabzonspor'a son gelişinin üzerinden 3 sene geçmiş ;

İlk sezonunun son maçında Fenerbahçe'yi Kadiköy'de şampiyonluktan edip avrupa kupalarına katılma hakkı kazanmış ,

* İkinci sezonunda ligi lider bitiren Fenerbahçe ile aynı puanı toplamasına rağmen averajla ligi ikinci bitirmiş , takımı hala daha süren bir tartışmanın meyvesi olsa da tarihinde ilk kez şampiyonlar ligi yolunu tutmuş ,

* Üçüncü sezonunda ligi süpüren Galatasaray'ın arkasına kalmış , buna rağmen ligi üçüncü sırada bitirmiş ,


Şimdi bu Trabzon doğumlu , centilmen , futboldan ve futbolcudan bu denli anlayan bir teknik adam için akıl almaz eleştirileri , üstelik kendi taraftarı bile yapıyor. Üstelik elindeki kadronun en iyi oyuncuları hemen her sene Galatasaray'a giderken , iskelet bir kadro oluşturması imkansızlaşırken. Türk futbolu ise Şenol Güneş'in Fenerbahçe'yi şampiyonluktan etmesine kızıp sırf bu yüzden onu eleştirenlerin , gerginlikten beslenip onu karşısına alanların , tutarsız yönetici ve umarsız futbolcuların elinde eriyip gidiyor.

Şenol hoca bahane.

20.10.2012

İşler Kötü Gidince



Bir şeyler iyi gittiği zaman olumsuzluklar çok fazla göze batmaz.

Galatasaray geçen sezon unutulmayacak bir şampiyonluğa imza attı. O kadro ve yönetimin en büyük avantajları yeni ve heyecanlı olmalarının yanında ligin yaşadığı gerilimdi. Krizlerin iyi yönetilmesi işleri Galatasaray lehine çevirdi. İşin saha içindeki boyutuna bakıldığında ise Muslera'nın üst düzey performansı , Engin Baytar'ın yıpratıcı gücü , Melo'nun hücum ve defansif anlamdaki üst düzey katkıları , Selçuk İnan'ın oyunu mükemmel yönetmesi , Semih Kaya'nın Ujfalusi ile enfes uyumu ve Elmander'in pres oyununa eklediği golleri işi kolaylaştırdı. Fakat bütün bunlar Türkiye kupasının bile içinde olmadığı , sadece ligi götüren bir yarış için yeterliydi.

Bu sezon Engin Baytar'ın ceza alması sonrası başlayan düşüş onun bölgesine Hamit Altıntop ve Amrabat gibi yıpratıcı özellikleri çok düşük oyuncuların gelmesiyle başladı. Kim ne derse desin Aydın Yılmaz bile Galatasaray'ın mevcut oyununa bu iki oyuncudan daha fazla uyum sağlıyor ki işin acı tarafı da bu.
Bu noktada Şampiyonlar ligi temposuna uyum sağlayabilecek oyuncu sayısı da giderek düşüyor. Hedeflerini bu kadar yukarıda tutan bir takımın sahadaki takımıyla yedek kulübesi arasında bu kadar fark olmamalı. Gerçi haftalar ilerledikçe sahadaki oyuncuların formu hasebiyle o fark azalıyor ama bu durum neticeleri de etkiliyor ; Ligin geride bıraktığımız 8 haftasında 3 beraberlik - 1 mağlubiyet alan Galatasaray'ı hala daha tepede tutan ise diğer 3 büyük kulübün yarışa çok kötü başlamaları. Mevcut hafta itibariyle Kasımpaşa , Ordu ve Gençlerbirliği gibi takımlar Galatasaray'ın hemen arkasında , Ordu kazanırsa Galatasaray'ın üstüne bile çıkabilir.

Ben geçen sezonlarda Emre Çolak'ın asla yeni Arda Turan olacak yetenekte olmadığını , gereksiz şutlar kullandığını ve topu ayağında çok fazla tuttuğunu söylerken hep eleştirildim. Burada Galatasaray taraftarının Arda Turan konusundaki kırılganlığı çok büyük bir etken. Emre ile başlayan kanat aksaklığı Hamit'in takımı yavaşlatması ve özellikle bu sezon standart performansının çok altında kalmasıyla tepe noktaya ulaşılıyor. Orada başlayan bu kırılgan ve üretgenlikten uzak futbol hücum oyuncularını ve sonrasında orta sahanın göbeğini etkiliyor. Melo'nun bu sezon hücum bir yana defansa yardım anlamında bile eksik kalması Selçuk üzerinde , Selçuk'un defansa daha çok gelmek zorunda kalması hücum oyuncuları üzerinde kötü bir etki bırakıyor. Daha önce Burak Yılmaz hakkında yazdığım yazıda en çok tepki çeken "çok pozisyonu az değerlendirmesi" özelliği de bu zincire en büyük darbeyi buran son halka.

Bütün bunların üzerine Ujfalusi'nin Şampiyonlar ligi kura çekimleri esnasında gelen sakatlık haberi ve Eboue'nin geçen seneyi aratan formu eklenince sonuç ortada. Bu kadar olumsuzluğa bir katkıyı da Galatasaray yönetimi takıma iyi bir sol bek almayınca "sonradan sol bek" futbolcu Riera yaparak son haftaların en çok konuşulan "kolay gol yiyen takım" yakıştırmasını tamamlıyor. Daha önce söylediğim gibi bu tabloda en çok üzüldüğüm isim Muslera. Hadiseyle alakalı korkunç bir istatistik ise şu ;
Geçen sezon 34 hafta sonunda 24 gol yiyen Galatasaray bu sezon geride kalan 8 maçta kalesinde tam 12 gol görmüş.

Direnç azalıyor.



16.10.2012

Hakkım Var !



  • 4 gün önce affedilemez bir hata yapıp takımının hanesinden 3 puanı sildirmiş bir kaleciyi , o form ve psikolojiyle 4 gün sonra "tamam - devam" maçına süren ,
  • Ülkenin en iyi orta saha oyuncusunu kadroya almayıp , durumu taktiğe bağlayan ,
  • Sistemden bahsedip , 4 maçta 6 gol yiyen / 4 gol atan bir takım yaratan ,
  • Kalan 6 maçın neresinden tutsan elinde kalacak bir fikstürü olmasına rağmen hala daha umut dağıtmaya çabalayan ,
  • Türk futbolunun başka problemleri olduğunu söyleyen fakat saha içindeki duruma bile çözüm bulamayan , "gençlere önem verir" kartvizitine rağmen 70 milyonluk ülkenin binlerce lisanslı futbolcusu içinden alternatif üretemeyen ,

Bir teknik direktör ve peş peşe üçüncü dünya kupasını kaçıran bir millet.

Soracağım çok soru var ; Mesela Şenol Güneş , sakatlıktan yeni çıkan Onur Kıvrak'ı hazır tutup birbirinden hazır iki kaleciyle ligi götürebilirken Abdullah Avcı neden kaleyi başka ellere teslim etmedi ? Yahut bu milli takımın formasını giyebilecek , bir Tunay Torun'un yerine orada yer alabilecek başka bir oyuncu daha yok mu ? Bu ülkenin muhtaç olduğu sol bek Hasan Ali Kaldırım mıdır ?
Ya hepsi bir kenara ; Hamit Altıntop bu sezon bu kadar formsuzken ve üstelik fizik olarak zorlanırken bu takımda ve o bölgede işi nedir ?

Şimdi yeni moda teknik direktörlerin "bu bizim işimiz , yorumların anlamı yok" demesi. Kusura bakmayın , var !  Dünya kupalarında favori takımlar seçip , iklimini bilmediğim , futbolcusunu sevmediğim ülkeleri bana destekletmeye itecekse eleştirmeye sonuna dek hakkım var ! Eğer bu bir meslekse , kabul edilen doğruları bilmek için o mesleğe mensup olmak zorunda değilim. Üstelik senin bozuk süt satan bakkalı , dış politikada hata yapan siyasetçini eleştirebildiğin yerde fazlasıyla var.

Var hocam ; bende eleştirecek hak , sende düzeltilmesi şart çok şey var.

12.10.2012

Av Olmamak Algısı



Abdullah Avcı'nın İBB kariyeri hemen herkesin övgüyle bahsettiği zamanlardı. İşte o zamanlar , terk edilmiş bir stadın taraftarsız bir takımına istediği futbolu oynatmakta özgür , istediği rotasyonu yapmakta hür ve en önemlisi hedeflerini kendi kendine koyabilen bir takımın patronuydu.

Zaman içinde o taraftarsız İBB'nin mizahi bir topluluğu oluşmaya başladı. Belki dünya üzerinde eşine rastlanmayan bir taraftar topluluğunun da sayesinde kamuoyu İBB'yi , dolaylı olarak Abdullah Avcı ve takımını daha sık takip eder oldu. Önce ligde standart bir yer edindiler , ardından Türkiye kupası finaline uzanan yolculuklara çıktılar.

Hikayenin bundan sonrası malumunuz. Milli takımın başına getirilen Abdullah Avcı'nın iddiaları "yeni bir oluşum" , "sahip olunacak bir sistem" ve daha fazlası.

Kendi adıma Abdullah Avcı'dan beklentilerim büyük ama yersiz değildi. Aklı başında hiçbir insan 1 sene içinde gerçek dünya devlerinin tepesine çıkmayı beklemez. Milli takımın bulunduğu eleme grubunun birincisi Hollanda , bunun ötesini beklemek yersiz olur. Nasıl ki bir önceki grubumuzu 10/10 yaparak lider tamamlayan Almanya'ydı , aynen öyle işte. Fakat Abbullah Avcı çitayı hep lüzumsuz yerlere koydu , zira bu grubun birincisi olmak da bu hedeflerin en yersizi.

Hikayenin bana göre tamamen yön değiştirdiği yer ise Milli takımın Hollanda ile yaptığı maçtır ; Türkiye'nin mevcut standartlarında en iyi oyuncusu , bir önceki sezonun tartışmasız yıldızı Selçuk İnan'ı kadroya almadı. Konuyu detaylıca konuşmanın bile gerekli olduğunu düşünmüyorum , Selçuk İnan'ın alınmadığı bir sistemin hiçbir açıklaması yok. İşte tam burası Abdullah Avcı'nın gerçekten "av değil avcı" olması mizahını yanlış anlamasının tezahür ettiği an oldu. Tahmin ediyorum Abdullah Avcı , milli takım teknik direktörü olmayı ülke ve hatta dünya üzerinde o işi herkesten iyi bilmek zannediyor olsa gerek.

Macaristan maçı yaklaşıyor , üstelik havalar , soğuk.

Türk Milli


Maçı izlemediğimi belirterek başlamam lazım. Duyduklarım / bildiklerim ise şunlar ;

* Selçuk İnan ve Burak Yılmaz'ın sakatlıkları sebebiyle maç kadrosundan çıkarıldığı ,
* Volkan Demirel'in hatalı çıkışı ,
* Romanya'nın golü 45. dakikada attığı ,

2008 senesinden beri milli takım maçları bana ne keyif  ne heyecan veriyor. Zaten o seneden beri hiçbir turnuvaya da katılamadık. Bu gidişatla 2014 de zor gibi gözüküyor , zaman sanki biraz boşa akıp geçiyor.

Bu arada Almanya deplasmanda İrlanda Cumhuriyeti karşısında skoru 0-6 yaptı , dakika 86.

8.10.2012

Son Toplantı



Söylem : Para için yapıyor !
Eylem : Kulüpten 2  milyon Euro alacağını bırakmış

Söylem : Gündemde kalmak için yalan söylüyor !
Eylem : Kulüp kariyeri boyunca neredeyse iki maçta bir gol atmış

Söylem : Takımın önüne geçiyor !
Eylem : Basın toplantısını takımın çok önemli iki maçının bitişinden sonra düzenliyor

Söylem : Kaprisli , kadroya alınmamayı kabullenemiyor !
Eylem : Defalarca kadroya alınmamış , kadro dışı bırakılmış ve hatta kavulmuş. Bunlara rağmen 8 seneyi doldurmuş.


Alex gidiyor , diğer herkes kalıyor.

6.10.2012

Galatasaray - Eskişehirspor : Muslera'nın Yalnızlığı



Galatasaray - Eskişehirspor maçına dair aklımda kalan ve en çok tepki verilmesi gereken pozisyon Eskişehirspor'lu oyuncularla Muslera arasında geçti. Aynı pozisyonda 1 metreden 3 top çıkaran Muslera'nın golü yemesi içler acısı bir defansif zaaf içeriyor.

Pozisyonun başında Selçuk İnan'ın topu kaybetmesi "acaba ?" dedirtti dedirtmesine ama bu kadar boş kalan bir defansın içinde o kadar Eskişehirspor oyuncusunun olması da tebrik edilesi. Melo'nun kötü oyunu ve bunun Selçuk'tan başlayarak zaten zayıf olan defansa kadar uzanmasının hikayesi bu maçta da devam etti. 

Neticede Galatasaray'ın bu sezon en büyük problemi olan defansı bu kez 2 puana mal oldu. Bazen sorunu çok derinlerde aramamak lazım.

3.10.2012

Anlat Samet !


Aziz Yıldırım'ın 14 yıllık Fenerbahçe başkanlığı süresince yaptığı iyi ve kötü şeyleri hemen herkes biliyor. Fakat bu durumun oluşturduğu tepkisizlik ve normalleştirmenin geldiği son nokta beni dehşete düşürdü ;


Aziz Yıldırım burada kulübün maaşlı bir elemanı olan Samet Güzel'den Alex konusuyla ilgili bildiklerini anlatmasını istiyor. Önce kendisi konuşuyor , konunun nasıl olduğunu dile getiriyor ve ardından arada söze karışacağı şekilde sözü Samet'e bırakıyor. Eğer Fenerbahçe taraftarı bu olayda da "başkanlarını" savunucaksa geriye söylenecek söz kalmıyor demektir.


Braga / Tribün / Sistem



Dün ilk 10 dakika haricinde kötü bir Galatasaray izledik. Geçen sezon takımı şampiyonluğa götüren hemen hiçbir ismin o performanslarına yaklaşamadığı maçlar Şampiyonlar Ligi maçları olunca durum da böyle oluyor sonuç da.

1- Teknik

Melo'nun takıma geç katılmasını bahaneden sayabiliriz fakat bu kadar gereksiz toplar kaybetmesini , üstelik top ayağında olduğunda da pas alışverişinde de bunu yapmasının sürekliliğini savunmak mümkün değil. Eboue geçen sezona göre düşüşte fakat bu durumda takımın genel dinamiklerinin de payı var. Galatasaray çok koşunca Eboue'nin o eforuna gerek kalmıyor. Tabi ileri uç aksayınca olmayan bindirmelerini arıyor Galatasaray.

Takımda Selçuk İnan'ın son 3-4 maçtır yaşadığı düşüş. Milli takıma alınmaması skandal olabilir fakat Selçuk'un artık bu travmadan çıkması lazım. Elmander geçen sezonun son maçında yaşadığı sakatlık sonrası eski formuna dönemedi , o da kötü.

Esas problem Galatasaray'ın direnci. Geçen sezon da olduğu gibi Galatasaray gol bulamayınca oyundan düşüyor , üstüne gol yerse onu bile çıkaramadığı maçlar yaşıyor. Braga'nın gol atacağını 20. dakikada yanımdaki arkadaşıma fısıldadığımda aklımda olan şey ilk olarak buydu. Bu probleme ek olarak Braga'nın tamamen bir deplasman takımı görüntüsünde kalıp oyun disiplininden kopmadan , son dakikaya kadar gücünü bilerek oynaması da Galatasaray'ı mağlup etmelerini sağladı. Hızlı kanat oyuncularıyla "olursa gol , olmazsa beraberlik" sisteminin içinde daima vardır "zaman geçirme" ritüeli. Dün Braga buna henüz 10. dakikada başladı ve hemen her pozisyonu buna yönelik kullandı ve sonuca gitmeyi bildi.


2- Hakem

Şu an dünyada uygulanan en saçma uygulama çizgi hakem uygulaması. Faydası olmayan bir şeyi kim neden uygular anlamak güç. Geçenlerde yazdığım gibi Galatasaray'ın 1-2 yenildiği Atletico Madrid maçındaki verilmeyen penaltıyla başlayan beceriksizlik seneler sonra Manchester United maçında hortlamıştı , dün tuzu biberi oldu. Orada duran hakem korneri bile yanlış veriyorsa bu uygulama yersiz demektir.

Tom Harald Hagen maça Melo'ya sarı kart göstererek başlayınca 2 ihtimal aklıma geldi ; ya maçı sertliğe izin vermeden devam ettirecek ya da insiyatifini Braga için kullanacak. Maalesef ikincisi oldu. Braga'lı oyuncuların düdükten sonra topla oynamalarına göz yumdu , zaman geçirmelerine izin verdi ve iki yarıda da uzatmaları gereğinden az verdi. Kısacası Wolfgang Stark'ın devamı niteliğinde maç yönetti.


3- Tribün

Takdirin olduğu yerde egolar bitmez. Ultraslan'ın tribün gösterileri dünya çapında fakat uzun zamandır bunun ötesine gidemedi. Maçı televizyondan izlediğim için içerden bir yorum yapamıyorum fakat benim maç boyunca duyduğum boğuk tezahüratlar dışında kulağıma gelen yegane ses pozisyonlara verilen tepkilerin doğurduğu uğultulardı. Eğer bu şekilde olacaksa tribünler 80'li yıllarına dönüp tekrardan o şenlik havasına bürünsün , böylesinin takımlara katkısı olmaz. Zaten ben bu tribün gruplarının pankartlara kendi logolarını kocaman işlemelerine anlam veremiyorum.


4- İhtimaller

Galatasaray'ın grupta şekillenen son puan durumu ve kalan maçlar sonrası bir üst tur için neredeyse tek ihtimali kaldı ; Cluj maçlarından en az 4 puan çıkarıp , Braga'yı deplasmanda mağlup ederek Manu maçını beklemek. Tahminimce , geçen sezon yaşadığı şoku tekrarlamak istemeyen Manu önündeki en az 2 maçı kazanarak puanını 12 yapar ve son maçlarına daha alternatif kadrolarla çıkar. Eğer Galatasaray finali son maça taşıyabilirse Cluj'un evinde , Braga'nın deplasmanda olduğu maçtan çıkan sonuç da Galatasaray'a yarayabilir.


Not : Söylemeden edemem ; Muslera'ya ne desek az , gerçek bir efsane oluyor.

1.10.2012

Heykel Gibi



Taraftar heykelini dikerken yönetimin yolladı futbolcu olmak...


Benim gönül verdiğim renklerin karşısındaki yakada 8 yıl forma terletti Alex De Souza. İlk sezonunda büyük maçları çok iyi çıkaramadı , fazla eleştiri aldı. Yeri geldi sahada yürüdüğüğü için eleştirildi , gün geldi "Brezilyalı oyuncular arasında gruplaşma yaratıyor" diye suçlandı.

Alex , arkasında 136 gol bırakarak takımından uzaklaştırıldı. İşin teknik kısmına bakacak olursak total futbol kriterlerine uygun olmayan bir yapısı olmasına rağmen eskilerin 10 numara tabirine en uygun oyunculardan birisi olarak yaptı görevini. Fenerbahçe'nin başına kim gelirse gelsin ondan koşmasını değil en iyi bildiği işi ; gol atıp gol attırmasını istedi. Esasında Fenerbahçe'nin tarihi boyunca futbol takımına yaptığı en büyük işkencenin bir ürünü olarak takımın "takımı sırtlayan adamı" olmayı ve Fenerbahçe takımını en kötü futbol oynadığı dönemlerde bile tepelerde tutmayı bildi.

Bir gün mutlaka bu sistemin değişmesi ve Fenerbahçe'nin takım kurgusuna dönmesi gerektiğini , yeteneklerine fazlasıyla güvendiği bir oyuncunun sırtında gidemeyeceğini bilenler bu konuyu hep konuştu. Fakat , uzun süre 4-5-1 ya da Fenerbahçe yorumuyla 4-4-Alex-1 artık kabak tadı vermeye başlamıştı. Bu uğurda Güiza mı madara olmadı , Kezman mı taraftarın sözlü saldırısına uğramadı. En sonunda bir kişi bu sistemi değiştirmeye karar verdi lakin bu kararı veren bu fikri uygulayabilecek donanıma sahip değildi ; "Aykut Kocaman".

"Alex'siz Fenerbahçe" projesine kararsız adımlarla devam eden , bir müddet kadroya alınmadıktan sonra zor maçlar öncesi takımı Alex'e emanet eden , peşin sıra yaşanan başarısızlıklar hiç yokmuş gibi kaybedilen ve kaybedilmesi gayet normal bir neticede olan Kasımpaşa maçı sonrası taraftarın heykelini diktiği adamın ipini çeken ellerden birisi olan Aykut Kocaman'ın geleceği de Alex ile çok farklı olmayacak gibi.


Konuyu dağıtmadan Türkiye'ye gelmiş en kaliteli yabancılardan olduğuna şüphe duyulmayacak , Fenerbahçe'ye katkısı tartışılamayacak ve Yoğurtçu Parkı semalarında belki sonsuza dek taraftarını selamlayacak Alex'e sevgi saygılarımı iletiyorum. Saygı duyulacak bir rakibim olduğu için kendisine teşekkürü borç bilirim.