Sanırım Fransa 98'i izlemiş hiçbir futbol tutkunu son yıllarda düzenlenen bu organizasyonlardan keyif almıyordur. Aslına bakarsanız alınacak gibi de değil zaten. Şahsen , Euro 2012 maçlarının tamamına yakınını seyredip , maçlar ve turnuva hakkında yorumlar yapma planıyla başlayan hikayem giderek amacından uzaklaştı. Zira turnuvaya Polonya - Yunanistan açılış maçıyla başlayıp 3 çeyrek , 2 yarı finali ve çokça grup maçını kaçırdım. Dürüst olmak gerekirse desteklediğim İtalya maçları hariç hiçbir maçı kaçırdığıma üzülmedim.
Konuyu bağlamak istediğim nokta İtalya'nin finale çıkması , uzatmadan oraya geleyim ; İtalya'nın bu tip turnuvalarda kupaya uzanabilmesi , defansif futbolunun yanında ilerde gol yapabilecek bir yeteneğin ayaklarına bakar. Kupayı kaldırmış olmasalar bile Baggio , Vieri gibi nispeten yakın örnekler bu anlayışın resmidir zaten, Fakat bu turnuvada beni İtalya adına en çok endişelendiren 'Bay Enteresan' Balotelli'nin performansıydı. Bunun yanında bir Balotelli olmasa bile Cassano'nun belirsizliği ve yaşı geckin furyasından Natale de eklenince sonuç kaçınılmaz gibiydi.
Bütün bunlara İtalya'dan turnuvaya giderayak çıkan şike söylentileri eklenince aklıma ilk gelen şey 2006 senesi oldu. Arkadaş sohbetlerinde İtalya'nın favorim olduğunu söylemem şakalara , beni de içten içe kendime bile pek fazla inanamadığım tahminlere götürüyordu. Ta ki İspanya maçına kadar.
Grup ilk maçında İspanya'yı elinden kaçıran İtalya bana umut verdi diyebilirim. Sonrasında sıkıntılar yaşadıkları aşikar olsa da bu kadroyla bundan fazlası olamazdı heralde. Bu süreç için Prandelli'yi tebrik etmek laIm.
Final tahminimi ve maç öncesini Pazar öğleni ayrıca yazmak isterim fakat olurda yazamazsam diye şimdiden burada dursun :
İtalya - İrlanda maçı öncesi arkadaşımla konuşurken "İtalya çeyrek finale çıkarsa en azından finale kadar gider" demiştim. İşin teknik kısmıyla pek alakası olmayan bu söylemimi Almanya yarı finali öncesi de inatla tekrarladım. Böylesine keyifsiz bir turnuvanın finali için keskin bir görüş belirtmek çok mantıklı değil ama İtalya'nın buradan sonra figüran olacağını sanmıyorum. Özellikle Buffon oradayken...
28.06.2012
15.06.2012
Lucescu 2012 : Mahmuti
Galatasaray taraftarının son 10 yıldır yaşadığı buhranın ete kemiğe bürünmüş hasebidir "lise" kavgaları.
İyi giden takımın hocasını , golcüsünü , yöneticisini yollamayı gelenek haline getiremekle başlayan bu sürecin 14 yıllık o sabırla hiçbir alakası yok. Ben denk gelemedim fakat o 14 yılı babam çok güzel anlatır , inşallah bir gün buralara kendi cümleleriyle yazar o günleri. Fakat değil babam , o günleri yaşayan kim olursa olsun şöyle başlar cümleye ; "bir gün bile vazgeçmedik bu sevdadan".
İş bu ekol ve arkasından 88-00 arasında yaşananlar. Sonrası bilindik ; 2001 ile başlayan düşüş ve 2002 sonunda anlamsız bir yaptırıma maruz kalan Lucescu. Bugün bu düşüşün kronolojisini kime sorsanız since 2002 demesi farzdır.
Şimdi iş futboldan baketbola kadar sıçradı. Galatasaray'a çeyrek asırlık dilimde yer alan en iyi sezonunu , üstelik kısıtlı bir rotasyonla yaşatan Oktay Mahmuti ile yollar ayrıldı. Ben basketbolu çok takip eden birisi değilim fakat Mahmuti benim için baketbolun Mourinho'su , kişiliği ve duruşuyla 1 numarasıdır. Kaybettiği zaman kimseyi suçlamayan , oyuncusuyla omuz omuza ağlayan , savaşmayı öğreten ve o savaşları kazanmayı da öğreten böyle bir değeri bir bilinmeze terk etti Galatasaray yönetimi. Rüzgarı arkasına aldığından bu yana tam tersine çevirmeyi başarıyorlar , böyle giderse 5-6 ay sonra Adnan Polat'la aynı kadere mahkum kalmaları olası.
Konuyla alakalı olarak birilerinin adı geçiyor. Buna Galatasaray başkanı da dahil , kimse Oktay Mahmuti ile böyle bir ayrılığı açıklayamacağı gibi neden de sunamaz. Bir takıma kimlik katan , başarılardan çok daha fazlasını veren/öğreten bir adamla çalışmak istememenin mantığı yoktur , benim de daha fazla konuşmamın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)