Öncelikle bu karar Ünal Aysal ve yönetiminin bir anda verdiği bir karar değil, bu gayet açık. Seçim vaadi olarak Fatih Terim'i sunan, nihayetinde takımın başına getiren ve sonuna kadar destek olan bir başkanın bu kararı vermesi ise sadece futbol kaynaklı değil. Nedir peki, futbol dışında ne olmuş olabilir?
Ünal Aysal, 2011 Mayıs ayında seçimlerde aday olduğunda babamla birlikte oradaydım. Babam 25 yıllık üye, ben ise o gün ilk oyumu verecektim. Ünal Aysal, listesinde Abdurrahim Albayrak'a yer vermedi, daha sonrasında Albayrak yönetime girdi ama bildiğiniz gibi artık görevde değil. Bunu kenar yazalım.
Yönetimin Fransa kolunu Adnan Öztürk'e emanet eden Aysal, yönetimi de kendi anlayışına yakın kurmuştu. Zaman içinde yönetimden ayrılanlar, yeni katılan isimlerle birlikte bu anlayış iyice yerine oturmaya başladı. Bu adımların en önemli kanıtlarından birisi Lütti Arıboğan hamlesi olarak görülebilir.
2 yıllık süreçte Galatasaray'ın 2 lig şampiyonluğu, 2 Süper Kupa kazanması ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini görmesi Aysal'ın maharetlerinden bazıları. Bütün bu başarıların yanına Drogba, Sneijder gibi isimleri de koyduğunuz zaman yönetimin başarısı daha da perçinleniyor.
Bütün bu sürecin içinde, yukarıda yazdığım olayların detayları da oluştu. Örneğin Galatasaray'ın şampiyonluk kupasını aldığı gün yaşanan 'Telefon' olayı, işin detayında Abdurrahim Albayrak için sonun başlangıcı oldu. Ülkenin 'Gezi' gündemi, Ultraslan'ın tutumuyla beraber Galatasaray'ın dışındaymış gibi ilerlerken, Fatih Terim'in TFF ve iktidar kaynaklı Milli takım görevine getirilmesi ipleri iyice gerdi. Terim, yönetimin kendisine yaptığı teklifleri reddederken, Milli takımla uzun süre çalışabilme ihtimali de vardı. Hatırlayanlar olacaktır; Fatih Terim, hali hazırda kuvvetli bir kadroyu bırakıp İtalya'ya gittiğinde de bugün yazılanlar yazılmış, olay yönetimin tutumu gibi algılanmıştı. Oysa Terim, Fiorentina'da kulubün hedefleri doğrultusunda çok iyi işler yaparken, Galatasaray o sezon Real Madrid'i geçip süper kupayı almış, şampiyonlar ligi çeyrek finaline kadar yükselmişti.
Bu dönem Fatih Terimin başarısı gerçekten üst düzeydi fakat bunda yönetimin payını es geçmek mümkün değil; Muslera, Eboue, Melo, Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Drogba ve Sneijder gibi isimleri bu yönetim aldı. Yönetimin Fatih Terim'le olan -bana göre- siyasi tarafı da bulunan gerilimi, futbol anlamında da haklılıklar içeriyor. Buna en iyi örneği Galatasaray'ın Milli takımın başına geçen Fatih Terim'le çıktığı maçlardan anlayabiliriz;
30 Ağustos 2013: Eskişehirspor 0-0 Galatasaray
6 Eylül 2013: Türkiye - Andorra
10 Eylül 2013: Romanya - Türkiye
13 Eylül 2013: Galatasaray 1-1 Antalyaspor
Gelecek programda ise;
28 Eylül 2013: Galatasaray - Çaykur Rizespor
2 Ekim 2013: Juventus - Galatasaray
6 Ekim: Akhisar Belediyesi - Galatasaray
10 Ekim 2013: Estonya - Türkiye
15 Ekim 2013: Türkiye - Hollanda
Bu işin fiziksel yorgunluğundan çok mental yorgunluğu önemli. Üstelik Milli takımın kupaya gittiğini düşünürsek, Galatasaray'ın yaz kampında ne yapacağı daha büyük bir soru işareti olur. Bugün Fatih Terim'in gitmesinden rahatsız olanlar, Fatih Terim'in bu takımı 10 yıl daha çalıştırmasını isterdi. Bundan eminim çünkü ben de isterdim, fakat bu şekilde değil. Özellikle bizim gibi milliyetçi bir memlekette Milli takım çalıştırmak sağlam bir ruh hali ister.
Neticede şu an Fatih Terim'in çalıştıracağı ve hedefleri olan bir Milli takım var fakat Galatasaray'ın hocası yok. Şu 1 aylık kritik dönemde göreve getirilecek hocadan da çok fazla bir şey beklememek, belki de devre arasına kadar sabırlı olmak lazım ama o zamana dek çok geç olabilir. Bana kalırsa Aysal'ın yönetim şekli ve yaptıkları doğru fakat bazı noktalarda zamanlamayı iyi yapamadığı oluyor. Yine de ben olaya fanatik bir bakış açısıyla "Neden Fatih Terim'i gönderdiniz?" diye bakmıyorum, işin felsefesini kavramaya çalışıyorum.
Fatih hoca için ayrı bir teşekkür yazısı yazmak şart, o çok başka bir konu...
Not: Görseli geçen sezon şampiyonluk sonrası hazırlamıştım, buruk bir vedayla kullanmış oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder