22.12.2012

Karabükspor 3'lemesi


 Fenerbahçe 1:3 Karabükspor


Galatasaray'ı deplasmanda 1-3 mağlup ederken herkes Karabükspor'un ne kadar iyi kontra atağa çıktığını konuşuyordu. Lua Lua , Shelton ve Ahmet İlhan bu işi en iyi yapan oyuncular olarak göze battı. Fakat Karabükspor bu istikrarını devam ettiremedi ve ligde çok iyi bir yerde değildi. Bütün veriler ışığında Fenerbahçe'nin Karabükspor'u mağlup edebileceği , üstelik evinde olmasının avantajı konuşuldu.

Karabükspor aynen Galatasaray maçında olduğu gibi sahaya en olması gereken sistemle çıktı ama bu kez daha ofansif bir görüntüleri vardı. Bunun en önemli sebebi , Fenerbahçe'nin ileri çıkamaması , özellikle kanat oyuncularının inanılmaz kötü oynamasıydı. Fenerbahçe'nin pas yapan , şut çeken , kanatları kullanan diye tabir edilen sistemine yakından baktığınızda altından kocaman bir yalan çıkıyor. Özellikle pozisyon üretemediği maçlarda Fenerbahçe'nin neredeyse tek kozu Sow'a şişirilen toplar. Tabi bunun çözümü gayet basit ; "Sow'u iki kişiyle kontrol etmek".

Maçı izlerken Karabükspor'un son toplarda başarılı olması halinde maçı kazanbileceğini ve hatta 2-3 fark yakalayabileceğini söylemiştim. Zaten Karabükspor'un attığı goller de dahil olmak üzere bütün tehlikeli pozisyonları bu şekilde gelişti. Çok iyi pas yapıyorlar , dar alanda müthiş bir pres anlayışları var ve her şeyden önemlisi topu ileri hızla çıkarırken adam da eksiltebilen oyuncuları var.

Aykut Kocaman'ın gidişatı aşağı doğru bir ivme kazanmış durumda. Önce Galatasaray'a karşı içerde kazanamayan bir yapı yarattı ve şimdi evinde çok zor mağlup olan bir takımın psikolojik üstünlüğünü yok etti. Bütün bunların yanında takıma bir katkısı olsa sorun yok ama o konuda da iyi bir yerde değil. Elinde taraftarı kontrol edebilecek tek şey olarak Avrupa Ligi kalmışken bütünüyle oraya kanalize olması mantıklı olur gibi duruyor.

Maçla ilgili diğer önemli bir konu ise taraftarın ikiye bölünüp bir kısmının yönetim ve Aykut Kocaman'ı protesto etmesi , bir kısmının buna tepki vermesiydi. Bazı anlarda "I love you Alex" sesleri bile duyuldu.


Devre arası Fenerbahçe'de işler karışır.


21.12.2012

Gangnam Style !


Artık hemen herkesin bildiği Gangnam Style şarkısı gün itibariyle Youtube'da 1.000.000.000 izlenme sayısına ulaşmış. Videonun 4:13 dakika olduğunu düşünürsek yaklaşık 4 milyar 130 milyon dakika yapar. Toplam kaç yıl izlendiğini siz hesap edin.


Bu da Holosko'nun Gangnam Style dansı ;


20.12.2012

Herkes Mutlu : Galatasaray - Schalke 04


İki tarafın da en çok isteyeceği kura gerçekleşti. Ne böylesine karmaşık bir döneminde Schalke'nin Real Madrid'i , ne bu kadar tecrübesiz bir takımken Galatasaray'ın Barcelona'yı isteyecek durumu vardı. Gerçi Barcelona'yı istememek için tecrübesiz olup olmamanın pek önemi yok.

Burada yanlış olan nokta Schalke maçlarını geçilmiş bir tur olarak görmek. Evet , seyirci desteği , takım kalitesi ve tecrübesi olarak ihtimaller içinden en iyisi Schalke olabilir fakat işi bu kadar basite indirgemek doğru değil diye düşünüyorum.

Sadece bizim insanımızın akıl edebileceği tarzda kura senaryoları ise ilgi çekici ; "Sıcak toplar out ,  uzaktan titreşimli toplar in"


 Maçlar 20 Şubat 2013 ve 12 Mart 2013 tarihlerinde oynanacak. Umarım her şey güzel olur.

19.12.2012

Eboue !



Maç çıkışı TT Arena'da bir taraftar Dany'i Eboue zannediyor.

17.12.2012

#1 Spor Reklamları


 Kendimden Not : Pepsi benim için içecek olarak da reklamları anlamında da Coca Cola'dan hep bir adım öndedir.

16.12.2012

Değişken Değerler : Galatasaray 2 : 1 Fenerbahçe


Bundan 1 gün öncesine kadar kime sorsanız -ki ben dün blog yazımda da aynısını yazdım- Galatasaray'ın rakibi bunaltan bir oyun oynayacağını söylerdi. Fakat sahada çok başka bir Galatasaray ve nispeten farklı bir Fenerbahçe vardı.


İlk 15 Dakika

Oyunun özellikle ilk 10 dakikasında beklenen bir tablo ortaya çıktı ; Galatasaray bastırıyor , Fenerbahçe direniyor. O dakikalarda Hamit'in direkten dönen topu ve ilk 7 dakikada kullanılan yanlış hatırlamıyorsam 4 korner var.
Bu tip maçlarda senelerdir Fenerbahçe'nin kazanmak için yaptığı en önemli şey de zaten bu. Oysa Galatasaray bu alışkanlığa neredeyse yeni yeni alışıyor. Bu noktada Galatasaray'ın kazanmak için isabet yakalamasının yanında şansa da ihtiyacı oluyor. Fakat baskılı oyun her an gelebilecek bir gol demek.

Gollerin duran toptan gelmesi Galatasaray için elbette ekstra yazılabilir fakat özellikle ilk golü ayrı bir yere koymak lazım. Riera yapılabilecek en iyi ortayı yaptı , orada topa kim vursa , top kime çarpsa zaten gol olurdu , zaten oldu da.

Fenerbahçe'nin golü ise Galatasaray'ın gereksiz paniği sonrası bir anda ortaya çıktı. Hasan Ali Kaldırım'ın ligde ilk golünü , üstelik sağ ayağıyla atması enteresan bir not olarak yazılabilir. Maç boyunca devam ettiği şekilde Galatasaray topları hızlı ve tek seferde kullanamadığı için ciddi bir bedel ödemek durumunda kalıyordu.

  
Bire Bir

Maç öncesinde en merak ettiğim konu Dany ve Semih ikilisinin Sow - Kuyt ikilisine nasıl bir adam paylaşımı yapacağıydı. Maç içinde bu eşleşme değişkenlik gösterse bile ilk dakikalarda Dany'nin fazla risk alan oyun yapısı Kuyt'a pozisyon yakalama imkanı tanıdı.
Oyun içinde Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye oyuncu anlamında forvet hattı hariç boyun eğmediği bir gerçek. Buna ek olarak bazı bölgelerde öyle bir dengesizlik oluştu ki , maçın bütün dengeleri değişti. Örneğin Meireles'in inanılmaz kötü performansı ve onun karşılığında Melo'nun istekli olması. Gerçi iyi bir ilk yarıdan sonra vasat bir ikinci yarı çıkaran Melo da çok iyi kabul edilemez fakat en azından Meireles'in karşısında artıyı kaptı.

İleri bölgeleri göz önünde bulundurursak Galatasaray'ın forvet hattı Fenerbahçe'ye göre çok etkisiz kaldı. Bence ligin rakibi yıpratmak anlamında açık ara en iyisi Sow. Tabi Sow'un bu kondisyonuna Kuyt gibi efor sarfeden bir oyuncu da eklenince rakip tandem muhakkak hata veriyor. Yine de bugün özellikle Semih Kaya'nın hatasıza yakın futbolunu alkışlamamak olmaz.

Bütün bunların ötesinde maçın en kilit noktalarından birisi Amrabat - Gökhan Gönül mücadelesi oldu. Belki görüntüde Amrabat çok iyi işler yapmadı fakat Gökhan Gönül gibi ileri çok fazla çıkan bir oyuncunun temposunu defansta çok güzel eritti. Zaten sırasıyla Caner Erkin'in çıkması ve Krasic'in girmesi gibi kanat etkinlikleri de bu durumla fazlasıyla alaklıydı.



Stratejiler

Fatih Terim bu maçla birlikte kendisindeki en büyük değişimlerden birisini gözler önüne sererek hatalarından geri dönebileceğini gösterdi. Gerek Old Trafford'da oynanan Manchester United , gerek TT Arena'da oynanan Braga maçında takımı fazlasıyla hücum oynatması bir hataydı. Bu taraftarın yer yer hoşuna giden , gurur duyduğu bir anlayış olabilir fakat hedefleri olan takımların -o denli yüksek potansiyelleri yoksa- diretmemesi gereken bir anlayış. Bu maçta uzun zaman sonra oyuncu değişikliklerini süreyi eritmek , top tutmak ve rakibin temposunu düşürmek için kullandı Fatih Terim. Şayet Galatasaray hücum oynasaydı pozisyon bulurdu ama geçmiş örneklere bakarak oyunu riske atmak pek mantıklı da değil.

Aykut Kocaman için söyleyebileceğim 1 olumlu 1 olumsuz şey var. Öncelikle bu maçta takımını oyunun büyük bölümünde geri çekmeyerek önemli bir karar vermiş oldu. Bu sebeple Galatasaray'ın da ileri rahat çıkmasını engellediği gibi çok fazla pozisyon da vermemiş oldu. Tabi bunu yaparken takımının kondisyonunun son 10-15 dakikada bu kadar düşeceğini hesap edemedi , hatalar zinciri de burada başladı.
Kondisyonu düşen bir takımdan kötü oynayan , sarı kartı bulunan bir Meireles'i çıkarmak yerine takımı yönlendiren Baroni'yi çıkarınca ipleri de kendi elinden bırakmış oldu. Bu değişiklikten sonra Krasic'i oyuna alması bıçağı daha da derine sapladı. Stoch değişikliği Kuyt'ın sakatlığı sebebiyle tercihen bir değişiklik olmayabilir fakat tepki gösterdiğin bir oyuncuyu böyle bir maçta 77'de oyuna almak intihar gibi bir şey olsa gerek.


Halis Özkahya

Hakemin maça müdahale tarzı çok önemli. Halis Özkahya daha çok kart gösteren , oyuncuların sertliklerini cezalandıran bir hakem. Benim maç öncesi ve maç sırasındaki tahminim Caner Erkin'in atılacağıydı , Aykut Kocaman da aynı şekilde düşünmüş olacak ki daha fazla riske girmedi.
Pozisyonlarda çoğunlukla doğru kararlar vermesinin yanında son bölümlerde seri biçimde kart göstermesi doğal bir sonuç. En başta Meireles'in iki kartı da bana göre doğru , hatta daha önce bile atılabilirdi. Meireles'in yanlış görmediysem Halis Özkahya'ya yaptığı bir hareket var ve bu hareketi 2 kez tekrar ediyor. Eğer yanlış görmediysem cezası büyük olur.
Bunun dışında tansiyonu belli bir seviyede tutmayı başarması bile maçı iyi yönettiğine işaret.



Duran Top Kullanmak


Maçın kaderini skor anlamında belirleyen en önemli faktör duran toplar oldu. Bu noktada Galatasaray'ın geçtiğimiz uzun bir dönemden sonra son 2 sezondur bunu lehine çevirebildiğini söylemek mümkün. Selçuk İnan hakkında bir şeyler söylerken konuyu hep Hamit ve Melo'ya bağladım , bugün de iş orada bitti. Şu artık bir gerçek ki ; Selçuk İnan'ın TT Arena'da klasikleşen Fenerbahçe derbisindeki frikik golleri Galatasaray için inanılmaz bir önem teşkil ediyor.
Gol ile alakalı olarak benim görüşüm sonucu açık bir frikik olduğu. Selçuk İnan'ın frikik tarzı o bölgelere çok yatkın , top barajı geçtiğinde %90 gol oluyor. Çünkü Selçuk topa ne sert ne yavaş vuruyor. Zaten oradan topa biraz sert vursanız inişe geçmesi için yeterli mesafe olmadığı için kaleyi bulamaz , fazlasıyla yavaş vurursanız topu kaleciye teslim edersiniz. Selçuk bu işin en iyisini biliyor desem abartmış olmam. Üstelik bu maçta olduğu gibi çoğu frikiği Selçuk İnan kendisi kazanıyor , yani fırsatı da kendisi yaratıyor.


Koreografi

  
Sanırım bu maçın en güzel olayı bu koreografi. Galatasaray tribünleri bu işi çok iyi yapıyor , dünya standartlarında ve belki de onun bile üstünde işlere imza atıyor.

Pankartın hikayesi ufakça şöyle ; Geçen sezon son maçta Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda kazanılan şampiyonluk sonrası çıkan olaylar , Galatasaray'ın kupayı alması ve sezonun bitişi olan Mayıs ayı vurgulanmış. Tabi bu koreografinin en ince ayrıntısı , Fenerbahçe'yi betimleyen görselde kullanılan adamın daha önce Fenerbahçe tribünlerinde açılamayan bir koreografideki adamın aynısı olması.







Galatasaray devre öncesi puan farkını 5'e yükselterek liderliğini sürdürdü. Bakalım 21 Aralık'ta ne olacak ?


Not : Koreografi esnasında çalan şarkı Mustafa Sandal'dan geliyor.

15.12.2012

Ya Dünyanın Sonuysa ?

*21 Aralık tarihine 5 gün kala oynanan bu maç , senelerdir söylenen "Alt tarafı bir maç yahu dünyanın sonu değil ya !" söylemine karşı ironik bir tezat oluşturuyor.

 
Galatasaray , ligin 16. haftasında Fenerbahçe'yi konuk ediyor.
Şöyle kabaca baktığımızda içerde çok iyi olmayan bir Galatasaray , deplasmanda ise çok kötü bir Fenerbahçe var. Galatasaray geçen sezon da içerde çok kötü sonuçlar alıyordu fakat Fenerbahçe'nin deplasman kabusu çok yeni değil.

Nedenleri tartışılır fakat bu kadar zıt gidişatı olan iki takımın mücadelesini kestirilemez yapan derbi olması. İnsanlar her Galatasaray - Fenerbahçe derbisi öncesi olduğu gibi yine gergin , basın yine fitilin başında kibritle , takımlar hakkındaki gündem sürekli değişiyor.


Teknik Analiz

Galatasaray'ın bu sezon istediği futbolu bir türlü oynayamamasında bazı faktörler ön planda ; Ujfalusi'nin sakatlığı , Melo'nun formsuzluğu , Engin Baytar'ın sezon başında takımdan uzun süreliğine uzak kalması , Hamit'in gelişi ve formsuzluğu , Eboue'nin akıl almaz düşüşü.

Galatasaray geçen sezon da topa hakim olmayı isteyen , buna bağlı olarak pozisyon geliştiren ve rakibi oyunun her anında pozisyon vermeye zorlayan bir takım halindeyken bu sezon bu plan çok rahat işlemiyor. Sezon başında Umut Bulut'un çok fazla koşacağını ve rakibi bunaltacağını bilenler Fatih Terim'in tercihinin sebeplerini de anlamıştı. Üstelik Umut , hemen her maçta gol atmaya başlayınca Elmander'in alternatifi olmaktan çıkıp Elmander'i alternatif yaptı. Fakat aynı Umut'un yaşadığı düşüş işleri biraz olsun değiştirdi. Tabi bu noktada takımın gol yükünü özellikle Avrupa maçlarında çeken Burak Yılmaz işin rengini de değiştirdi.

Bütün bunların yanında Ujfalusi'nin sakatlığı o meşhur tabirle tandemi bozdu. Dany'e bakınca sağlam ama fazla risk alan , Semih'e bakınca Ujfalusi'nin yanında tecrübeden de beslenen fakat Dany ya da başka bir partnerle birlikte tecrübesiz kalan bir görüntü ortaya çıktı. Baktığınız zaman Galatasaray 5 büyük ligin liderleri arasında en çok gol yiyen ikinci lider. Burada ilk sırayı Manchester United'ın alması da enteresan bir istatistik olabilir.

Melo konusu ise çok başka bir konu. Melo formsuz olduğu zaman ikinci bölgede işler Galatasaray adına zorlaşıyor , üstelik bu takımın üçüncü bölgesine kadar uzanıyor. Melo geçen sezon asli görevini yerine getirirken buna ek olarak hücuma katkı yapıp gol bile atıyordu. Bu sezon Melo'nun gol atamamış olması (Beşiktaş maçında kendi kalesine attığı gol hariç) durumu açıklamaya yetiyor gibi. Bu formsuzluk bahsettiğim üçüncü bölgede Selçuk İnan'ın işlerini de aksatıyor.


Fenerbahçe cephesinde ise durum daha net ; "hızlı oyna , bitirici ayaklarla topu buluştur ve gol at". Tabi yapabilirsen.

Bu noktada Fenerbahçe'yi en çok zorlayan husus takımın tam anlamıyla bir sisteme sahip olmaması. Aykut Kocaman'ın iddia ettiği gibi fazla koşan , topu hızlıca rakip sahaya taşıyan ve sonucu bu tempoyla yakalayan bir Fenerbahçe görüntüsünü özellikle deplasman maçlarında izleyemedik. Bu tespitten Avrupa maçlarını muaf tutmak zorundayız elbette çünkü Fenerbahçe'nin Avrupa arenasında aldığı en iyi sonuçlar deplasman maçlarındaydı.

Fenerbahçe'nin elinde Sow ve Kuyt gibi çok güçlü iki hücum silahı bulunurken geri bölgede Meireles'in varlığı da takım direncini arttırıyor. Belki Meireles henüz çok fazla göze batmıyor fakat böyle adamların işi de zaten budur ; "işini en sessiz biçimde yapmak"

İleri çıkışlarda Gökhan Gönül her zaman sağlam bir alternatif fakat Hasan Ali Kaldırım'ın formu ve yeteneği Fenerbahçe'nin yerden yükselemeyen kanadı. Özellikle Caner Erkin'in sol açık bölgesinde oynamasıyla birlikte o bölge daha çok güvensizlieşiyor. Bu noktada Fenerbahçe'yi Galatasaray'dan en çok ayıran özellik olan az gol yeme becerisini devreye sokan da stoperler. Bekir İrtegün'ün artan formu ve Yobo'nun istikrarına Volkan Demirel'in performansı da eklenince sonuç ortada.


Kritik Eşleşmeler

Burak Yılmaz - Yobo : Tahminimce Aykut Kocaman'ın kafasındaki eşleşme bu olur. Burada önemli olan Yobo'nun performansından çok Burak Yılmaz'ın ne yapacağı. Şayet Burak Yılmaz gol yollarını fazlasıyla kullanır ve sonucu hem kanatlardan gelecek ortalar , hem defansın arkasına atılacak uzun toplarla ararsa gol ve hatta gollerle buluşması normal bir sonuç olur.

Felipe Melo - Meireles : İki oyuncunun da ayrı ayrı oynayacağı oyunu ele alarak söylüyorum ; hangisi takımına daha fazla katkı yaparsa o takım bir basamak üste çıkar. Topu sürüklemek , pas trafiğini yönetmek ve rakip hücumlarını engellemek maçın kilidi olabilir. Tabi Galatasaray'ın daha baskılı oynayacağını düşünerek Melo'nun daha konsatre olması gerektiğini söylemek de lazım.

Eboue - Hasan Ali Kaldırım : Bir karşılaşma olarak bakacak olursak şahsi fikrim Eboue'nin dirilişi ya da düşüşün hız aldığı bir eşleşme olması muhtemel. Eboue'nin böyle bir atmosferde böyle bir rakibe karşı bütün bu avantajları lehine çevirmesi çok zor değil.

Dany - Sow : Sow gibi kuvvetli olmasından daha önemlisi sürpriz hamleler yapabilen bir oyuncuyu daha atletik , daha dirençli bir yapısı olan Dany'nin savunması daha mantıklı gibi görünüyor. Tabi gereksiz noktalarda risk alması olumsuz bir özelliği fakat bu maç için bunları törpüleyebileceğini düşünüyorum. Diğer yandan Sow'un bu maçta gol atması ilginç olmaz.

Semih Kaya - Kuyt : Kuyt gibi haraketli ve hırslı bir oyuncuyu onun özelliklerina hazi olan Semih kontrol edebilir. İki oyuncunun da maçı kazanmak için vereceği mücadele seyir keyfi açısından da güzel olacaktır. Tahminimce iki oyuncu da takımınlarının gidişatına bakmaksızın iyi bir performans ortaya koyacak.

Riera - Gökhan Gönül : Daha önce de söyledim ; bir oyuncu kendi bölgesinde bu kadar kötü oynarken bir tık arkada nasıl böyle bir performans yakalr anlaşılır değil. Bu açıdan Riera , uzun yıllardır Galatasaray'ın sol bek bölgesinden yakalayamadığı rüzgarı takımına bu derbide sağlayabilir fakat bunun önünde duracak bir Gökhan Gönül gerçeği de var. Üstelik Gökhan Gönül'ün özellikle Ali Sami Yen'de oynanan o meçhur maçta attığı gol her zaman önlem alınmayı hak ettiğini gösteriyor.

Muslera - Volkan Demirel : Geçen sezon Galatasaray'ın evinde kazanrak çıkış yakaladığı Fenerbahçe maçında Volkan Demirel'in performansı belkide tarihi bir farkın önüne set koymuştu. Bu maçta bana göre en önemli isim Volkan Demirel zira Galatasaray'ın oyun yapısına bakacak olursak çok fazla mesai haracaması gerekecek. Tabi Muslera'nın kritik maçlarda gösterdiği performansında etkisiyle , konsantrasyonunu bozmadan maçı tamamlaması özelliği maçın kaderini belirler.


Özet

Galatasaray baskılı başlayıp rakibin direncini kırmak için hücum ederken Fenerbahçe bu baskıya direnç göstermeye çalışacak gibi gözüküyor. İki kılıçtan birisi tepeden inerken diğerine uyguladığı baskı her zaman daha etkilidir , tabi arada ciddi bir alaşım farkı yoksa. Bu iki kılıca bakınca pek bir alaşım farkı göremiyorum , sonucu o kılıcı tutan eller belirler ;

Fatih Terim - Aykut Kocaman

5.12.2012

Son 16 !


Braga 1 : 2 Galatasaray

İlk dakikalarda rakibin baskısını kaldıramayan , çok fazla top kaybeden ve bütün bunların neticesinde pozisyonlar veren bir Galatasaray vardı sahada. Portekiz temsilcisi bütün iç karışıklığının öfkesini Galatasaray'a yöneltmiş gibi başladı , herkesin beklediği gibi golü de attı.

Maçın ilk kısmı ve belki ilk yarısı bu.

İkinci yarıda oynaması gerektiği gibi oynayan , Amrabat'ın oyuna girmesinin de katkısıyla en azından bir kanadı iyi kullanan ve ilk yarıya oranla daha iyi pas yapan bir Galatasaray vardı. Amrabat'ın artık klasikleşen ortasında gol diye ayağa kalkmayan ne Galatasaray'ı , ne Burak Yılmaz'ı ne de Ambrabat'ı tanımıyordur. İkinci golü anlatmaya gerek yok , Selçuk İnan'ın yapması gereken işi yaptığında neler olduğu ortada.
Burak Yılmaz gol sayısını 6 yaparak C. Ronaldo ile birlikte gol krallığında ilk sırada. Messi aradan çıktı.

Benim Galatasaray'la alakalı olarak Fatih Terim'e tek itirazım Hamit ; Hamit'i eleştirdiğim zaman futboldan anlamadığıma kadar giden karşıt eleştiriler alıyorum fakat Hamit hakkında fikirlerim değişmedi. Oyunu yavaşlatan , atak varyasyonlarını kısıtlayan ve çok fazla top kaybeden bir Hamit değil tek sorun , Hamit'in bu insiyatif alan tavrı Selçuk İnan'ın da oyun anlayışı ve maç içindeki sıcaklığını yok ediyor. Bu maçta da görüldüğü gibi Hamit'in olduğu ve olmadığı Galatasaray gibi Selçuk da iki farklı şekilde karşımıza çıkıyor.
Kısacası Hamit bu takıma olmadı , olacağını da çok zannetmiyorum.

Maceranın Devamı

Kim ne derse desin bu sonuç Galatasaray'ın uzun vadeli hedefleri için gayet yeterli. Millet olarak her şeyin bir anda , plansız programsız olmasına çabalasak bile sonuç ortada. Galatasaray yönetimi ve teknik ekibi bu takımı önce Şampiyonlar Ligi'ne sokup , zaman içinde seviyesine buraya sabitlemek çabasında. Bu kadar büyük bir aradan sonra bu turnuvaya katılıp son 16 takım arasına kalmak planın işlediğini gösteriyor. Tabi iyi bir kura işi çok farklı yerlere de getirebilir ama o kuranın ne olduğuna bakmadan yorum yapabilmek için bu uzun vadeli plana güvenmek şart.

Kuralar 20 Aralık Perşembe günü çekiliyor.


Bütün bunlara ek olarak Manchester'dan gol haberi beklemeden kendi işini kendisi halleden Galatasaray yüz akı , gurur vesiledir.


Ek not : 6 maç sonunda puan durumu 12 - 10 - 10 puan şeklinde sonuçlanan 2 trajik grup var ; E ve H grubu. Üçüncü olan takımlara sabır diliyorum.

Nesta ft Gomez - Fail

 

"Alessandro Nesta ve Mario Gomez'in normal olmayan hikayesi"

  

4 İhtimalli Maç


Bugün Galatasaray futbol takımı için önemli bir viraj. Şayet tur atlanırsa Galatasaray'ın gelecek 10 senesi daha iyi planlanabilir , Avrupa Ligi yolunu tutarsa vites küçültülebilir.

Maça bakacak olursak bu tip maçların 4 ihtimali var ; galibiyet , mağlubiyet , beraberlik ve diğer maçtan gelecek sonuç. İşi şansa bırakmak olmamalı , Galatasaray maçı kazanmalı.

Braga'nın resmi sitesinden yapmış ve daha sonra tepkilere karşılık kaldırmış olduğu duyuru enteresan. Futbola siyasetin , ideolojinin yahut dinin karışması akıl alır gibi değil. Braga kulübü bu işi "Hristiyan mücadelesi" yapmış durumda. Umarım bu baskı Galatasaray takımını olumsuz etkilemez.
Teknik anlamda bakıldığında , Braga Uefa AL'de yarı final oynadığı sezon dahil hep defansif ağırlıklı ve kontra atak futbolu oynayan bir takım oldu. Az gol yiyor ve evlerinde deplasmana nazaran daha kötü sonuçlar alıyorlar. Tabi burada esas konu Galatasaray'ın nasıl oynayacağı ?

Topa hakim olabilecek , bitirici özelliği daha yüksek olan ve atakları hızlı yönlendirebilecek bir takımın sahada olması şart. Cris bu maç için düşünülmesi bir yana stada bile götürürmemeli , Engin Baytar'dan fayda sağlanmalı.


Kulaklar Theatre of Dreams'de kalmasın.

24.11.2012

Sen Normal Değilsin !

 
 
Kalecinin penaltı atmasından ,
Futbolcunun penaltı kurtarmasından ,
Oyun sahasına kedi girmesinden ,
Futbolcunun hakemle çarpışıp hakemin gülerek özür dilemesinden ,
Teknik direktörün saha kenarına gelen topu sektirmesinden ,
Top toplayıcı çocuğun rakip oyuncuya topu vermek istememesinden ,


 Keyif almayan insandan ne futbol izleyici olur ne kasaba. Bizlere iyi seyirler.

22.11.2012

Bir Besin Öğresi Olarak Kaos

 
Türk futbolu son yıllarını kaosla beslenerek geçiriyor. Şike soruşturması , cezalar , Uefa gündemi , play-off , olası men cezaları derken işler iyice çığrından çıktı.

Fenerbahçe yönetimi bunu en çok yapanlardan. Son olarak Galatasaray'ın lig maçını neden Cuma günü oynadığını gündeme getirip isyan etmişti. İsyanın böylesi. Hafta içinde Salı günü ve üstelik en üst düzeydeki turnuvada oynanacak bir maç öncesi Galatasaray'ın lig maçını haftanın ilk mücadelesi olarak oynamasından doğal ne olabilir ? Fenerbahçe'nin itirazları ve haksızlığa uğradığını iddia etmesi konularına artık girmiyorum , vaktinde yeterince yazdım.

Konuyla alakalı olarak Ertem Şener , Ufuk Özerten'e şöyle bir soru sormuş ve net bir cevap almış.


Mevzu Ertem Şener'e gelmişken ; Fırat Aydınus'un evine kadar gidip , neredeyse açık adresini ifşa ettiği haberimsi çalışmasını kınıyorum. Türk futbolu bitti kişisel haklara mı saldırıyoruz artık ?

16.11.2012

Hızlı Hücum & Ağır Defans

 
 
Galatasaray 1 : 3 Karabükspor


Futbolun en basit matematiğini başlığa yazdım.

Galatasaray'ın sezon başından beri en problemli bölgesi defansı. Ne kadar eleştiri alırsa alsın Burak ve Umut gol atıyor , orta alanda mücadele hep devam ediyor ama defans hep zayıf. Bunun faturasını da en çok hızlı hücum oyuncularına sahip takımlara karşı ödüyor Galatasaray. Bugün Lua Lua'ya çözüm bulamamanın , Ahmet İlhan'a karşı çaresiz kalmanın ve hata Karabükspor'un attığı son golün yegane açıklaması bu.

Fundamental dedikleri şey Türk oyuncularda olmayan bir özellik. Bunun en iyi örneği Emre Çolak. Bir oyuncunun mental olarak oyunu bu kadar zayıf karşılaması akıl alır değil. Topu ayağında gereğinden fazla tutmak , her korneri ön direğe kullanmak ya da hemen her pozisyonda fiziksel güçsüzlüğün sebebiyle kendini yere bırakmak günümüz futboluna uymayan şeyler. Bütün bunlara ek olarak Emre Çolak'ın 90 dakika sahada kalması ayrı bir facia. Galatasaray , Emre Çolak , Hamit ve Melo'nun bu görüntüsüyle çok sıkıntı yaşadı ve yaşar.

Karabük cephesine gelirsek ; oyunu en olur şekilde oynadılar ve net bir galibiyet aldılar. Rakibe topun kontrolünü vermek bazen gereklidir , Karabük bunu çok iyi yaptı. Baktığınız zaman Galatasaray'ın gol hariç pozisyonu yok. Fakat bu akdar güzelliği oyunu haddinden fazla durdurarak lekelediler. Oyunu soğutmak elbette futbolun içinde var ama bu kadar çirkince değil.
Eğer bu futbolu devam ettirirlerse ilk 10 içinde yer almaları normal.

Galatasaray ise Manchester maçına çok önceden başlamış , bu etkeni de unutmamak gerekir. Tabi Galatasaray Manchester maçından istediği sonucu alamazsa bu maçta kaybettiği puanları çok arar.


Bu arada , Ujfalusi ne zaman dönecek ?

9.11.2012

Mete Serdar Çoban : Haber Yerine Akıl Atlatma

 
 
Mete Serdar Çoban...

Bundan yaklaşık 2 sene önce google'a adını yazdığınız zaman Galatasaray'ın altyapısında oynamış , daha sonra Inter'in altyapısına gitmiş , ordan West Ham ve en sonunda Real Madrid'den teklif almış bir oyuncunun hikayesi çıkıyordu karşınıza. Aradan geçen 1 senelik süreçte yalan söylediği , aslında futbolcu bile olmadığı ortaya çıktı.

Önce canımız ciğerimiz DHA hakkında şöyle bir haber yapmış , akabinde Hürriyet'ten tutun Milliyet'e , Ajansspor.com'dan tutun mynet'e kadar çeşitli haber kaynakları bu haberi vermiş. Üstelik bir çoğu haberi kaynak göstermeden , bir çoğu ise "dolandırıcı" başlıklı bir anlamda düzeltme haberini bile kopyala - yapıştır metodu ile yayınlamış. Hatta işi abartanlar bu şahsın Aykut Kocaman'ın istediği gurbetçi futbolcular listesinde yer aldığına dair haberler bile yapmış.

Türk basını esasında hepimiz bayılarak beklediği o "müthiş yeteneğe" olan ihtiyacımız hasebiyle inanmak istemiş ve işin kötü tarafı bunu elekten geçirmeden önümüze sürmüş. Düşünsenize ; hayatında hiçbir büyük takımda forma giymeyen , belki lisansı bile olmayan bir adamı uydurma fotoğraflarla insanlara tanıtıyorsunuz ! Şahsın 16 yaşında olduğunu iddia eden ama 16 yaşında bir bireye benzememesinden bile şüphelenmeden , çelişkili hikayeleri ve mantıktan uzak hikayesini sorgulamadan haber yapmak haber atlatma dedikleri hadisenin dalaleti. Şahsen bu çocuğa kızamıyorum çünkü bilinçli ya da bilinçsiz , Türk futbolu ve seyircisine inanılmaz bir ders vermiş.

Biz hala daha Ronaldinho'nun Fenerbahçe'ye yeşil ışık yakıp , photoshop'la forma giydirildiği gazeteleri satın alalım.


Not : Bu yazıyı çok uzun zamandır yazmak istiyordum ama fırsat olmamıştı.

7.11.2012

Burak 4 : 2 Cluj

 
Cluj 1 : 3 Galatasaray

 Oyuna hızlı başlayan , golü isteyen ve almak için bütün hünerlerini sergileyen bir Galatasaray'ın önünde şanssızlık hariç hiçbir şey duramazdı. Zira geçtiğimiz 3 Şampiyonlar ligi maçında da her türlü olumsuzluk Galatasaray aleyhine işledi.

Bu sezon için eğrisiyle doğrusuyla ideal takım bu ; içinde Yekta faktörünün fazlasıyla olduğu. Melo'nun bu sezon yapamadığı bütün iyi işleri yapabilen bir Yekta'nın maçı çevirebildiği açık. Ne yapmadı ki ! Top kaptı , pas yaptı , oyunu açtı , ileri çıktı , geri geldi...

Fatih Terim'in bence bu sezon Fatih Terim gibi hareket ettiği en önemli maç bu maç oldu. Normalde Fatih Terim'in tarzı değildir ama böyle zor maçlar öncesi takımı ve taraftarı motive etmek onun karakterinde var. Zaten maçın en tehlikeli bölümü olan ikinci yarının başlangıcı ile Cluj'un golü bulduğu dakikalar dışında da takımı fazlasıyla iyi yönetti ve yaptığı değişikler sonrası oyunu dengeledi. Şahsen maçın son 10 dakikasını izleyip izlememiş olmanın çok fazla fark yaratacağını düşünmüyorum.

Söyleyecek çok şey var ; Hamit'in iyi mi kötü mü olduğunu anlamak güç , oyun planlarında kilit roller vermek büyük kumar. Baktığınız zaman inanılmaz pas hataları , saç baş yolduran top kayıpları da yaptı ama maçta 2 asist yapan da o. Demek ki Hamit'in uygun anını beklemekte fayda var. Diğer taraftan Burak Yılmaz hakkında fikirlerim şu yazımda olduğuyla sabit. Eğer Burak'la gol arıyorsan pozisyon bulma ihtimalin yüksek , sinir krizi geçirme ihtimalin ise garanti. Bu Burak Yılmaz'ın oyun stili , yetenekleri ve gününde olmasıyla alakalı. Eğer günündeyse soyunma odasında kutlamaları kabul eder , bugün olduğu gibi. Bence artık o ya da bu şekilde golü bulmayı başaran , Galatasaray'ın bu sezon devler liginde bulduğu bütün gollere tek başına imzasını atan bu adamı alkışlamak gerek.

Bütün bunların dışında Riera için bir parantez açmak lazım. Bir oyuncu hiç alışık olmadığı bir bölgede nasıl bu kadar iyi oynar , kendi bölgesinde takımın gidecek oyuncularının başında gelirken kusursuza nasıl bu kadar yaklaşır anlamak güç. Kendisini ne kadar eleştirdiysem çok daha fazlası utandıriyor.


Son olarak hesap yapmayı sevenlere gelsin ;
 
"Kalan maçlarının hepsini kazanmak hesap yapmaktan daha zor değil"











28.10.2012

Libero Manuel Neuer



Özellikle attığı çalım ve verdiği pas dehşet verici.

23.10.2012

Zemin - Zihin - Hamit


Galatasaray 1 : 1 Cluj

Galatasaray'ın üçüncü şampiyonlar ligi maçından da galibiyet alamamasını çok sebebe bağlayabilirsiniz ; Zemin kötüydü , Eboue iyi değildi , Umut son toplarda etkisizdi , Elmander sakatlandı ya da daha fazlası. Bunların hiçbirisi yanlış değil fakat Türk futbolcusunun inatla aklını oyuna sokmaması kabul edilebilir değil. Birisi şu zeminlerde "paslar havadan , şutlar yerden" diye uyarmalı. Buna ek olarak ;

Hamit kötü oynadıkça Eboue'nin formu da düşüyor ,
Hamit kötü oynadıkça Selçuk göbekte insiyatif almakta zorlanıyor ,
Hamit kötü oynadıkça takım ritmi bozuluyor / oyun yavaşlıyor ,
Hamit kötü oynadıkça süre almaya devam ediyor.

Fakat bugüne dair açmak istediğim 3 parantez var. Bunlardan ilki Dany'nin risk alma konusundaki tahammül sınırlarını aşan tavrı. İkincisi Emre Çolak'ın oyunu aklıyla oynamama ısrarı ve sonuncusu Amrabat'ın doğru yer ve görevde takıma yaptığı katkı.


Konuyu toparlamak için maç içindeki 3 hareketi yazarak yazıyı da sonlandırmak istiyorum ;

89. dakikada Ambrabat'ın önüne düşecek topa Melo'nun rövaşata denemesi ve Ambrabat'ın çaresiz tepkisi. Demek ki problem pas alamama konusundan buralara kadar gelmiş.

Emre Çolak'ın bu kadar ağır bir zeminde oyuna girdikten sonraki ilk hareketinin yerden attığı pas , ikinci hareketinin top sürmek ve o topu kaptırmak olması.

Dany'nin en tehlikeli bölgelerde defalarca riskli hareketlerde ısrarcı olması (üstelik bu zeminde) , takımın kaderiyle oynaması.


Söyleyeceklerim bu kadar değildi ama yazarak bitecek gibi değil. İşin odaklarına kolay gelsin.

İddaa Kupoon - 23.10.2012



Shakthar - Chelsea : Shakthar Kazanır / Üst

Son şampiyon Chelsea ligde çok iyi gidiyor , aynı şekilde şampiyonlar ligi de üst düzey. Shakthar ise liginde zaten iyi fakat şampiyonlar ligi iddiası da gayet yüksek. Evindeki ikinci maçında galibiyet almayı hedefleyeceklerini düşünüyorum , üstelik grubun favorilerinden Juventus'tan deplasmanda puan almayı başardılar. Öncelikli olarak 1 , daha sonra üst seçeneği tavsiyem.

Bate Borisov -  Valencia : Bate Kazanır / Üst


Bate , şampiyonlar ligi macerasına sürpriz bir Bayern galibiyetiyle başlarken Valencia şampiyonlar ligi ve İspanya'da iyi gitmiyor. Bate'nin oranı özellikle sistem kuponları için değerlendirilmesi gereken bir oran. Bunun yanında üst seçeneği de Bate'nin 3-1 biten iki maçı referans alınarak düşünülebilir.

Lille - Bayern Munich : Bayern Handikap


Bayern'in ligde yakaladığı ivme inanılmaz. Bunun yanında şampiyonlar ligi için hedefledikleri başlangıcı yapamadılar. Lille için ise hem lig hem şampiyonlar ligi iyi gitmiyor. Ligde evinde PSG ve Lyon karşısında galibiyet alamayan Lille , Bate'ye de evinde yenilmişti. Zor gol atan ve kolay gol yiyen Lille'in karşısında sezonun golcü takımı Bayern handikapı yakalar.


Middlesbrough - Hull City  : KG Var

Middlesbrough bu sezon evinde oynadığı bütün maçlarda gol bulmuş , Hull City ise ligin başında oynadığı iki deplasman hariç bütün deplasmanlarda gol atmayı başarmış. İki takımın ligde oynadıkları 11 maç sonunda attıkları / yedikleri gol sayıları da maçın gollü geçeceğini gösteriyor. Üst seçeneği yine de riskli gibi duruyor , KG var en olası sonuç. Zaten arada çok büyük bir oran farkı da yok.

21.10.2012

Asıl Tehdit Atletico !



Atletico Madrid geçen hafta ligin namağlup 3 takımından birisi olan Malaga'yı 90. dakikada Falcao'nun golüyle yenmişti , bu hafta aynısını bu kez evinde hiç mağlup olmayan Real Sociedad'a yaptılar. Gol yine Falcao'dan geldi.

Barcelona cephesine takip yine Madrid şehrinden ama bu kez eski bir kraldan geliyor. Evet ; Simeone çıldırdı , şampiyonluk istiyor !

Bi Şenol Güneş Kalmıştı !


 Ülkesini tarihinde ikinci kez dünya kupasına götürüp üçüncü yapan bir teknik adamı başka bir ülkede böyle eleştirilirken göremezsiniz.


Trabzonspor'a son gelişinin üzerinden 3 sene geçmiş ;

İlk sezonunun son maçında Fenerbahçe'yi Kadiköy'de şampiyonluktan edip avrupa kupalarına katılma hakkı kazanmış ,

* İkinci sezonunda ligi lider bitiren Fenerbahçe ile aynı puanı toplamasına rağmen averajla ligi ikinci bitirmiş , takımı hala daha süren bir tartışmanın meyvesi olsa da tarihinde ilk kez şampiyonlar ligi yolunu tutmuş ,

* Üçüncü sezonunda ligi süpüren Galatasaray'ın arkasına kalmış , buna rağmen ligi üçüncü sırada bitirmiş ,


Şimdi bu Trabzon doğumlu , centilmen , futboldan ve futbolcudan bu denli anlayan bir teknik adam için akıl almaz eleştirileri , üstelik kendi taraftarı bile yapıyor. Üstelik elindeki kadronun en iyi oyuncuları hemen her sene Galatasaray'a giderken , iskelet bir kadro oluşturması imkansızlaşırken. Türk futbolu ise Şenol Güneş'in Fenerbahçe'yi şampiyonluktan etmesine kızıp sırf bu yüzden onu eleştirenlerin , gerginlikten beslenip onu karşısına alanların , tutarsız yönetici ve umarsız futbolcuların elinde eriyip gidiyor.

Şenol hoca bahane.

20.10.2012

İşler Kötü Gidince



Bir şeyler iyi gittiği zaman olumsuzluklar çok fazla göze batmaz.

Galatasaray geçen sezon unutulmayacak bir şampiyonluğa imza attı. O kadro ve yönetimin en büyük avantajları yeni ve heyecanlı olmalarının yanında ligin yaşadığı gerilimdi. Krizlerin iyi yönetilmesi işleri Galatasaray lehine çevirdi. İşin saha içindeki boyutuna bakıldığında ise Muslera'nın üst düzey performansı , Engin Baytar'ın yıpratıcı gücü , Melo'nun hücum ve defansif anlamdaki üst düzey katkıları , Selçuk İnan'ın oyunu mükemmel yönetmesi , Semih Kaya'nın Ujfalusi ile enfes uyumu ve Elmander'in pres oyununa eklediği golleri işi kolaylaştırdı. Fakat bütün bunlar Türkiye kupasının bile içinde olmadığı , sadece ligi götüren bir yarış için yeterliydi.

Bu sezon Engin Baytar'ın ceza alması sonrası başlayan düşüş onun bölgesine Hamit Altıntop ve Amrabat gibi yıpratıcı özellikleri çok düşük oyuncuların gelmesiyle başladı. Kim ne derse desin Aydın Yılmaz bile Galatasaray'ın mevcut oyununa bu iki oyuncudan daha fazla uyum sağlıyor ki işin acı tarafı da bu.
Bu noktada Şampiyonlar ligi temposuna uyum sağlayabilecek oyuncu sayısı da giderek düşüyor. Hedeflerini bu kadar yukarıda tutan bir takımın sahadaki takımıyla yedek kulübesi arasında bu kadar fark olmamalı. Gerçi haftalar ilerledikçe sahadaki oyuncuların formu hasebiyle o fark azalıyor ama bu durum neticeleri de etkiliyor ; Ligin geride bıraktığımız 8 haftasında 3 beraberlik - 1 mağlubiyet alan Galatasaray'ı hala daha tepede tutan ise diğer 3 büyük kulübün yarışa çok kötü başlamaları. Mevcut hafta itibariyle Kasımpaşa , Ordu ve Gençlerbirliği gibi takımlar Galatasaray'ın hemen arkasında , Ordu kazanırsa Galatasaray'ın üstüne bile çıkabilir.

Ben geçen sezonlarda Emre Çolak'ın asla yeni Arda Turan olacak yetenekte olmadığını , gereksiz şutlar kullandığını ve topu ayağında çok fazla tuttuğunu söylerken hep eleştirildim. Burada Galatasaray taraftarının Arda Turan konusundaki kırılganlığı çok büyük bir etken. Emre ile başlayan kanat aksaklığı Hamit'in takımı yavaşlatması ve özellikle bu sezon standart performansının çok altında kalmasıyla tepe noktaya ulaşılıyor. Orada başlayan bu kırılgan ve üretgenlikten uzak futbol hücum oyuncularını ve sonrasında orta sahanın göbeğini etkiliyor. Melo'nun bu sezon hücum bir yana defansa yardım anlamında bile eksik kalması Selçuk üzerinde , Selçuk'un defansa daha çok gelmek zorunda kalması hücum oyuncuları üzerinde kötü bir etki bırakıyor. Daha önce Burak Yılmaz hakkında yazdığım yazıda en çok tepki çeken "çok pozisyonu az değerlendirmesi" özelliği de bu zincire en büyük darbeyi buran son halka.

Bütün bunların üzerine Ujfalusi'nin Şampiyonlar ligi kura çekimleri esnasında gelen sakatlık haberi ve Eboue'nin geçen seneyi aratan formu eklenince sonuç ortada. Bu kadar olumsuzluğa bir katkıyı da Galatasaray yönetimi takıma iyi bir sol bek almayınca "sonradan sol bek" futbolcu Riera yaparak son haftaların en çok konuşulan "kolay gol yiyen takım" yakıştırmasını tamamlıyor. Daha önce söylediğim gibi bu tabloda en çok üzüldüğüm isim Muslera. Hadiseyle alakalı korkunç bir istatistik ise şu ;
Geçen sezon 34 hafta sonunda 24 gol yiyen Galatasaray bu sezon geride kalan 8 maçta kalesinde tam 12 gol görmüş.

Direnç azalıyor.



16.10.2012

Hakkım Var !



  • 4 gün önce affedilemez bir hata yapıp takımının hanesinden 3 puanı sildirmiş bir kaleciyi , o form ve psikolojiyle 4 gün sonra "tamam - devam" maçına süren ,
  • Ülkenin en iyi orta saha oyuncusunu kadroya almayıp , durumu taktiğe bağlayan ,
  • Sistemden bahsedip , 4 maçta 6 gol yiyen / 4 gol atan bir takım yaratan ,
  • Kalan 6 maçın neresinden tutsan elinde kalacak bir fikstürü olmasına rağmen hala daha umut dağıtmaya çabalayan ,
  • Türk futbolunun başka problemleri olduğunu söyleyen fakat saha içindeki duruma bile çözüm bulamayan , "gençlere önem verir" kartvizitine rağmen 70 milyonluk ülkenin binlerce lisanslı futbolcusu içinden alternatif üretemeyen ,

Bir teknik direktör ve peş peşe üçüncü dünya kupasını kaçıran bir millet.

Soracağım çok soru var ; Mesela Şenol Güneş , sakatlıktan yeni çıkan Onur Kıvrak'ı hazır tutup birbirinden hazır iki kaleciyle ligi götürebilirken Abdullah Avcı neden kaleyi başka ellere teslim etmedi ? Yahut bu milli takımın formasını giyebilecek , bir Tunay Torun'un yerine orada yer alabilecek başka bir oyuncu daha yok mu ? Bu ülkenin muhtaç olduğu sol bek Hasan Ali Kaldırım mıdır ?
Ya hepsi bir kenara ; Hamit Altıntop bu sezon bu kadar formsuzken ve üstelik fizik olarak zorlanırken bu takımda ve o bölgede işi nedir ?

Şimdi yeni moda teknik direktörlerin "bu bizim işimiz , yorumların anlamı yok" demesi. Kusura bakmayın , var !  Dünya kupalarında favori takımlar seçip , iklimini bilmediğim , futbolcusunu sevmediğim ülkeleri bana destekletmeye itecekse eleştirmeye sonuna dek hakkım var ! Eğer bu bir meslekse , kabul edilen doğruları bilmek için o mesleğe mensup olmak zorunda değilim. Üstelik senin bozuk süt satan bakkalı , dış politikada hata yapan siyasetçini eleştirebildiğin yerde fazlasıyla var.

Var hocam ; bende eleştirecek hak , sende düzeltilmesi şart çok şey var.

12.10.2012

Av Olmamak Algısı



Abdullah Avcı'nın İBB kariyeri hemen herkesin övgüyle bahsettiği zamanlardı. İşte o zamanlar , terk edilmiş bir stadın taraftarsız bir takımına istediği futbolu oynatmakta özgür , istediği rotasyonu yapmakta hür ve en önemlisi hedeflerini kendi kendine koyabilen bir takımın patronuydu.

Zaman içinde o taraftarsız İBB'nin mizahi bir topluluğu oluşmaya başladı. Belki dünya üzerinde eşine rastlanmayan bir taraftar topluluğunun da sayesinde kamuoyu İBB'yi , dolaylı olarak Abdullah Avcı ve takımını daha sık takip eder oldu. Önce ligde standart bir yer edindiler , ardından Türkiye kupası finaline uzanan yolculuklara çıktılar.

Hikayenin bundan sonrası malumunuz. Milli takımın başına getirilen Abdullah Avcı'nın iddiaları "yeni bir oluşum" , "sahip olunacak bir sistem" ve daha fazlası.

Kendi adıma Abdullah Avcı'dan beklentilerim büyük ama yersiz değildi. Aklı başında hiçbir insan 1 sene içinde gerçek dünya devlerinin tepesine çıkmayı beklemez. Milli takımın bulunduğu eleme grubunun birincisi Hollanda , bunun ötesini beklemek yersiz olur. Nasıl ki bir önceki grubumuzu 10/10 yaparak lider tamamlayan Almanya'ydı , aynen öyle işte. Fakat Abbullah Avcı çitayı hep lüzumsuz yerlere koydu , zira bu grubun birincisi olmak da bu hedeflerin en yersizi.

Hikayenin bana göre tamamen yön değiştirdiği yer ise Milli takımın Hollanda ile yaptığı maçtır ; Türkiye'nin mevcut standartlarında en iyi oyuncusu , bir önceki sezonun tartışmasız yıldızı Selçuk İnan'ı kadroya almadı. Konuyu detaylıca konuşmanın bile gerekli olduğunu düşünmüyorum , Selçuk İnan'ın alınmadığı bir sistemin hiçbir açıklaması yok. İşte tam burası Abdullah Avcı'nın gerçekten "av değil avcı" olması mizahını yanlış anlamasının tezahür ettiği an oldu. Tahmin ediyorum Abdullah Avcı , milli takım teknik direktörü olmayı ülke ve hatta dünya üzerinde o işi herkesten iyi bilmek zannediyor olsa gerek.

Macaristan maçı yaklaşıyor , üstelik havalar , soğuk.

Türk Milli


Maçı izlemediğimi belirterek başlamam lazım. Duyduklarım / bildiklerim ise şunlar ;

* Selçuk İnan ve Burak Yılmaz'ın sakatlıkları sebebiyle maç kadrosundan çıkarıldığı ,
* Volkan Demirel'in hatalı çıkışı ,
* Romanya'nın golü 45. dakikada attığı ,

2008 senesinden beri milli takım maçları bana ne keyif  ne heyecan veriyor. Zaten o seneden beri hiçbir turnuvaya da katılamadık. Bu gidişatla 2014 de zor gibi gözüküyor , zaman sanki biraz boşa akıp geçiyor.

Bu arada Almanya deplasmanda İrlanda Cumhuriyeti karşısında skoru 0-6 yaptı , dakika 86.

8.10.2012

Son Toplantı



Söylem : Para için yapıyor !
Eylem : Kulüpten 2  milyon Euro alacağını bırakmış

Söylem : Gündemde kalmak için yalan söylüyor !
Eylem : Kulüp kariyeri boyunca neredeyse iki maçta bir gol atmış

Söylem : Takımın önüne geçiyor !
Eylem : Basın toplantısını takımın çok önemli iki maçının bitişinden sonra düzenliyor

Söylem : Kaprisli , kadroya alınmamayı kabullenemiyor !
Eylem : Defalarca kadroya alınmamış , kadro dışı bırakılmış ve hatta kavulmuş. Bunlara rağmen 8 seneyi doldurmuş.


Alex gidiyor , diğer herkes kalıyor.

6.10.2012

Galatasaray - Eskişehirspor : Muslera'nın Yalnızlığı



Galatasaray - Eskişehirspor maçına dair aklımda kalan ve en çok tepki verilmesi gereken pozisyon Eskişehirspor'lu oyuncularla Muslera arasında geçti. Aynı pozisyonda 1 metreden 3 top çıkaran Muslera'nın golü yemesi içler acısı bir defansif zaaf içeriyor.

Pozisyonun başında Selçuk İnan'ın topu kaybetmesi "acaba ?" dedirtti dedirtmesine ama bu kadar boş kalan bir defansın içinde o kadar Eskişehirspor oyuncusunun olması da tebrik edilesi. Melo'nun kötü oyunu ve bunun Selçuk'tan başlayarak zaten zayıf olan defansa kadar uzanmasının hikayesi bu maçta da devam etti. 

Neticede Galatasaray'ın bu sezon en büyük problemi olan defansı bu kez 2 puana mal oldu. Bazen sorunu çok derinlerde aramamak lazım.

3.10.2012

Anlat Samet !


Aziz Yıldırım'ın 14 yıllık Fenerbahçe başkanlığı süresince yaptığı iyi ve kötü şeyleri hemen herkes biliyor. Fakat bu durumun oluşturduğu tepkisizlik ve normalleştirmenin geldiği son nokta beni dehşete düşürdü ;


Aziz Yıldırım burada kulübün maaşlı bir elemanı olan Samet Güzel'den Alex konusuyla ilgili bildiklerini anlatmasını istiyor. Önce kendisi konuşuyor , konunun nasıl olduğunu dile getiriyor ve ardından arada söze karışacağı şekilde sözü Samet'e bırakıyor. Eğer Fenerbahçe taraftarı bu olayda da "başkanlarını" savunucaksa geriye söylenecek söz kalmıyor demektir.


Braga / Tribün / Sistem



Dün ilk 10 dakika haricinde kötü bir Galatasaray izledik. Geçen sezon takımı şampiyonluğa götüren hemen hiçbir ismin o performanslarına yaklaşamadığı maçlar Şampiyonlar Ligi maçları olunca durum da böyle oluyor sonuç da.

1- Teknik

Melo'nun takıma geç katılmasını bahaneden sayabiliriz fakat bu kadar gereksiz toplar kaybetmesini , üstelik top ayağında olduğunda da pas alışverişinde de bunu yapmasının sürekliliğini savunmak mümkün değil. Eboue geçen sezona göre düşüşte fakat bu durumda takımın genel dinamiklerinin de payı var. Galatasaray çok koşunca Eboue'nin o eforuna gerek kalmıyor. Tabi ileri uç aksayınca olmayan bindirmelerini arıyor Galatasaray.

Takımda Selçuk İnan'ın son 3-4 maçtır yaşadığı düşüş. Milli takıma alınmaması skandal olabilir fakat Selçuk'un artık bu travmadan çıkması lazım. Elmander geçen sezonun son maçında yaşadığı sakatlık sonrası eski formuna dönemedi , o da kötü.

Esas problem Galatasaray'ın direnci. Geçen sezon da olduğu gibi Galatasaray gol bulamayınca oyundan düşüyor , üstüne gol yerse onu bile çıkaramadığı maçlar yaşıyor. Braga'nın gol atacağını 20. dakikada yanımdaki arkadaşıma fısıldadığımda aklımda olan şey ilk olarak buydu. Bu probleme ek olarak Braga'nın tamamen bir deplasman takımı görüntüsünde kalıp oyun disiplininden kopmadan , son dakikaya kadar gücünü bilerek oynaması da Galatasaray'ı mağlup etmelerini sağladı. Hızlı kanat oyuncularıyla "olursa gol , olmazsa beraberlik" sisteminin içinde daima vardır "zaman geçirme" ritüeli. Dün Braga buna henüz 10. dakikada başladı ve hemen her pozisyonu buna yönelik kullandı ve sonuca gitmeyi bildi.


2- Hakem

Şu an dünyada uygulanan en saçma uygulama çizgi hakem uygulaması. Faydası olmayan bir şeyi kim neden uygular anlamak güç. Geçenlerde yazdığım gibi Galatasaray'ın 1-2 yenildiği Atletico Madrid maçındaki verilmeyen penaltıyla başlayan beceriksizlik seneler sonra Manchester United maçında hortlamıştı , dün tuzu biberi oldu. Orada duran hakem korneri bile yanlış veriyorsa bu uygulama yersiz demektir.

Tom Harald Hagen maça Melo'ya sarı kart göstererek başlayınca 2 ihtimal aklıma geldi ; ya maçı sertliğe izin vermeden devam ettirecek ya da insiyatifini Braga için kullanacak. Maalesef ikincisi oldu. Braga'lı oyuncuların düdükten sonra topla oynamalarına göz yumdu , zaman geçirmelerine izin verdi ve iki yarıda da uzatmaları gereğinden az verdi. Kısacası Wolfgang Stark'ın devamı niteliğinde maç yönetti.


3- Tribün

Takdirin olduğu yerde egolar bitmez. Ultraslan'ın tribün gösterileri dünya çapında fakat uzun zamandır bunun ötesine gidemedi. Maçı televizyondan izlediğim için içerden bir yorum yapamıyorum fakat benim maç boyunca duyduğum boğuk tezahüratlar dışında kulağıma gelen yegane ses pozisyonlara verilen tepkilerin doğurduğu uğultulardı. Eğer bu şekilde olacaksa tribünler 80'li yıllarına dönüp tekrardan o şenlik havasına bürünsün , böylesinin takımlara katkısı olmaz. Zaten ben bu tribün gruplarının pankartlara kendi logolarını kocaman işlemelerine anlam veremiyorum.


4- İhtimaller

Galatasaray'ın grupta şekillenen son puan durumu ve kalan maçlar sonrası bir üst tur için neredeyse tek ihtimali kaldı ; Cluj maçlarından en az 4 puan çıkarıp , Braga'yı deplasmanda mağlup ederek Manu maçını beklemek. Tahminimce , geçen sezon yaşadığı şoku tekrarlamak istemeyen Manu önündeki en az 2 maçı kazanarak puanını 12 yapar ve son maçlarına daha alternatif kadrolarla çıkar. Eğer Galatasaray finali son maça taşıyabilirse Cluj'un evinde , Braga'nın deplasmanda olduğu maçtan çıkan sonuç da Galatasaray'a yarayabilir.


Not : Söylemeden edemem ; Muslera'ya ne desek az , gerçek bir efsane oluyor.

1.10.2012

Heykel Gibi



Taraftar heykelini dikerken yönetimin yolladı futbolcu olmak...


Benim gönül verdiğim renklerin karşısındaki yakada 8 yıl forma terletti Alex De Souza. İlk sezonunda büyük maçları çok iyi çıkaramadı , fazla eleştiri aldı. Yeri geldi sahada yürüdüğüğü için eleştirildi , gün geldi "Brezilyalı oyuncular arasında gruplaşma yaratıyor" diye suçlandı.

Alex , arkasında 136 gol bırakarak takımından uzaklaştırıldı. İşin teknik kısmına bakacak olursak total futbol kriterlerine uygun olmayan bir yapısı olmasına rağmen eskilerin 10 numara tabirine en uygun oyunculardan birisi olarak yaptı görevini. Fenerbahçe'nin başına kim gelirse gelsin ondan koşmasını değil en iyi bildiği işi ; gol atıp gol attırmasını istedi. Esasında Fenerbahçe'nin tarihi boyunca futbol takımına yaptığı en büyük işkencenin bir ürünü olarak takımın "takımı sırtlayan adamı" olmayı ve Fenerbahçe takımını en kötü futbol oynadığı dönemlerde bile tepelerde tutmayı bildi.

Bir gün mutlaka bu sistemin değişmesi ve Fenerbahçe'nin takım kurgusuna dönmesi gerektiğini , yeteneklerine fazlasıyla güvendiği bir oyuncunun sırtında gidemeyeceğini bilenler bu konuyu hep konuştu. Fakat , uzun süre 4-5-1 ya da Fenerbahçe yorumuyla 4-4-Alex-1 artık kabak tadı vermeye başlamıştı. Bu uğurda Güiza mı madara olmadı , Kezman mı taraftarın sözlü saldırısına uğramadı. En sonunda bir kişi bu sistemi değiştirmeye karar verdi lakin bu kararı veren bu fikri uygulayabilecek donanıma sahip değildi ; "Aykut Kocaman".

"Alex'siz Fenerbahçe" projesine kararsız adımlarla devam eden , bir müddet kadroya alınmadıktan sonra zor maçlar öncesi takımı Alex'e emanet eden , peşin sıra yaşanan başarısızlıklar hiç yokmuş gibi kaybedilen ve kaybedilmesi gayet normal bir neticede olan Kasımpaşa maçı sonrası taraftarın heykelini diktiği adamın ipini çeken ellerden birisi olan Aykut Kocaman'ın geleceği de Alex ile çok farklı olmayacak gibi.


Konuyu dağıtmadan Türkiye'ye gelmiş en kaliteli yabancılardan olduğuna şüphe duyulmayacak , Fenerbahçe'ye katkısı tartışılamayacak ve Yoğurtçu Parkı semalarında belki sonsuza dek taraftarını selamlayacak Alex'e sevgi saygılarımı iletiyorum. Saygı duyulacak bir rakibim olduğu için kendisine teşekkürü borç bilirim.

24.09.2012

Burak 'Y(ık)ılmaz'


Şahsen Galatasaray'a transferine en soğuk baktığım isimdi Burak Yılmaz ; Geçen sezon takımının gollle burun buruna yegane adamı , maç başına yakaladığı 5 pozisyonun birini gol yaparak 30 gol barajını geçen hızlı adam...

Bu sezona cezası nedeniyle Beşiktaş maçıyla , üstelik deplasmanda başladı. Penaltı olmayan pozisyonda takımına penaltı kazandırması bütün hafta konuşuldu , hırsızın tillahı ilan edildi. Doğrudur , yaptığı şey kabul edilir değil ama ligin son gol kralının hakkında yazılanlar sürpriz transferi dışında bunlar olmamalıydı.

Burak Yılmaz eleştireleri inanılmaz bir kuvvetle bertaraf etmesinin yanında saha içinde de beklenenden fazla ve hızlı evrildi , bencil oyun yapısından ve faul almaya yatkın oyun kimliğinden sıyrılıp başka bir oyuncu oldu. Önce Arena'da oynanan Bursaspor maçında golünü atıp penaltı alabileceği bir pozisyonda ayakta kalmayı tercih etti , ardından Antalyaspor deplasmanında mükemmel bir frikik golünü yine penaltı alabileceği pozisyonda yıkılmayarak taçlandırdı.
Burak , bir futbolcunun kısa sürede nasıl aşama kaydedebileceğini ve iyi ellerde bir futbolcunun nasıl kabuk değiştirebileceğini gösterdi. Önce Şenol Güneş ve akabinde Fatih Terim sihri ile geçmişiyle bağlantısız bir adam ortaya çıktı.

Şimdi mükemmel basına düşen bunu da yazmak olur.

20.09.2012

Manchester United -Galatasaray : Stark Enstitüsü


İlk ve son 10 dakikası temel çizgileri barındıran , arada geçen 80 dakikada detayların işlendiği bir maç oldu Manu - Galatasaray maçı. İngiliz basını ve özellikle Manchester cephesinin kuralar çekildiği günden beri bitmeyen 93 anıları , Galatasaray'dan çekindiklerini her fırsatta dile getirmeleri ve dahası.

Galatasaray maça çok iyi başladı ve henüz maçın başında penaltısı Wolfgang Stark'a takıldı. Esasında o pozisyonda da son dakikalarda Aydın'ın pozisyonunda da karar olayın içindeki 3 hakemin de kararıydı. Bu tip pozisyonlardan sonra hafızam beni çizgi hakemi uygulamasının ilk zamanlarında oynanan Galatasaray - Atletico Madrid maçına götürüyor ; deplasmanda rakibiyle 1-1 berabere kalan Galatasaray evindeki maçı 1-1 götürürken Caner Erkin'in gözünün önünde düşürülmesine penaltı çalmayan çizgi hakemleri demek ki hiçbir kademe atlayamamış. Vasfı olmayacaksa bari kalabalık etmesinler.


Maç hakkında Galatasaray'ın direkle temaslı 3 topu , son paslarda etkili kullanılamayan ataklar , Hakan Balta vs. Valencia , Hamit ve elbette Muslera başlıklarını atmak şart ;

* Tahmin ediyorum Muslera dün gece bonservisini de katladı. Kurtardığı pozisyonların yanında çıkardığı penaltıyla birlikte övgüyü sonuna kadar hak etti Muslera.

* Hakan Balta hiçbir zaman üst düzey bir kondisyon ya da temposu yüksek maçlarda ileri gidip - gelmeleri vaadetmedi ama dün hiçbir pozisyonu boş geçmeden hepsinde çalım yiyerek bıçağı kemiğe dayadı. Danny sık sık Hakan'ın kademesine girmeseydi maç faciaya dönüşürdü.
Danny demişken , soğukkanlılık ve gereksiz risk almak arasındaki farkın en dip sınırlarında dolaştığını es geçmemek lazım.


Direkten dönen toplara bakıldığı zaman hemen hemen üç pozisyon da çok organize değildi. Zaten Galatasaray dün organize gelebilecek kadar alan bulamadı , kontra atak yapabilecek kadar -rakibine göre- diri değildi. Umut'un zorunlu değişikliği , Melo'nun oyundan çabuk düşmesi , Hakan Balta'nın hataları , Elmander'in etkili oynayamaması ve belki en çok Selçuk'un beklendiği kadar risk almaması işi değiştirdi.

Nani'nin durmayan oyunda topu eliyle durdurması ve kart görmemesi ilginçti. Oyunun hızlandığı ve Manu'nun yorulduğu anlarda dakikalarda tempoyu düşürmek adına duran top kazanma istekleri ve o duran topları uzun sürelerde kullanmaları enteresandı. Hepsini bir kenara koyacak olursak o meşhur kornerde yaklaşık 70-80 saniye boyunca koca Old Trafford'dan istenen niteliklerde top çıkmaması skandal olabilir.


Uzatmadan : Manchester United maçı kazanarak gruba 3 puanla başlamayı başardı. Burada Galatasaray için önemli olan topa hakim olabilen , pas yapabilen ve mücadele eden bir yapıya sahip olan takım kimliğine bürünebilmekti ki Galatasaray bunu çok iyi yaptı.




7.09.2012

Birini "Kesme" Hastalığı


Hiddink sonrası milli takımın başına gelişiyle beni en çok umutlandıran insan olmuştur Abdullah Avcı. Kariyerine baktığınızda çok başarılı geçmiş bir İBB dönemi var , göz ardı etmek mümkün değil. Konuyu uzatmadan neticeye geliyorum. Bu ülke topraklarında yetişip milli takım düzeyine kadar çıkmayı başaran en yetenekli isimlerden birisi Selçuk İnan. Günümüz futbolunda hayran olduğumuz her türlü sistemin mimarı orta sahanın göbeğindeki oyuncular. Bugün nasıl ki Xavi olmasa Messi olmazdı , Selçuk olmadan da Galatasaray ve milli takımda kimse olmaz.

Dün akşam Hollanda'ya evinde 2-0 mağlup olduk , normal şartlarda kimsenin itiraz edeceği bir sonuç değil. Sorsanız Hollanda'nın ilk golü duran top , ikinci golü gol değil. Dönüp tabelaya bakıyorsunuz durum da hiç öyle değil. Oyunu biraz seyrettiğinizde ileri top taşıyamayan , duran top ve adı kanat organizasyonu olan -belli oyuncuların yeteneğine kalmış- bir sistemle sahadayız. Arda Turan forvetin hemen arkasında oyuna başlıyor ve futbol hayatı boyunca yapmadığı işlerin altına giriyor. Hamit 45 dakika döküldü , Emre Belözoğlu iki önemli top kaybıyla iki net pozisyona mahal verdi , Sercan Sararer içeri top taşımakta kötü , Mehmet Topal hep olduğu kadar sadeydi. En komiğini sona sakladım ; 4-3-3! sistemine uyum sağlaması için sahada olan Tunay'ı sadece ilk yarının sonlarında Umut Bulut'un kafa vuruşundaki ortasında gördük. Bu arada Umut Bulut hava toplarında iyiden iyiye uçmaya başladı , hayırlısı.

Bütün bu aksaklıkların sonrasında bana göre yapılması şart olan en önemli değişiklik Arda'yı 3'lü orta sahanın soluna çekip Emre'nin yerine ortaya Selçuk İnan'ı almaktı fakat Abdullah Avcı bunun yerine Emre'yi 1 senedir futbol oynamayan Nuri Şahin ile değiştirdi.

Ben yazıma tam bu noktada son verirken kimseyi amansızca eleştirmediğimi belirtmek istiyorum. Varsın bazı sorular cevapsız kalsın , tarih tekrar etmesin yeter.

26.08.2012

Beşiktaş - Galatasaray : Gördüğünü Konuşanlar


Beşiktaş 3 : 3 Galatasaray


Maç öncesi ve sonrası herkesin dilinden olan "bütün paranı hangi takıma yatıracaksın deseler düşünmeden Galatasaray derim" geyiğine girmeden başlamak istiyorum. Ben maçı 3 ana kısımda inceleyenlerden olucam ;

Giriş

Galatasaray kaldığı yerden devam ediyor ; 2'ye 1 oyunları , hücum varyasyonları , üretilen pozisyonlar , duran toplar , başarılı paslar ve dahası. Oyunun özellikle ilk 30-35 dakikası olmak üzere ilk yarısında tamamen Galatasaray vardı. Dakikalar 27'yi gösterirken Beşiktaş'ın 52 , Galatasaray'ın 100 başarılı pas yapması bu sistemin nasıl işlediğinin en basit kanıtı. Bu takımın ligi çok rahat götüreceğini en başından beri söylüyorum , yinelemek isterim.
Oyunun bu bölümünde maçın hakemi Bülent Yıldırım'ın Galatasaray aleyhine çaldığı 4-5 faul yersiz faul ve göstermediği kartlardan birisinin faturası Melo'nun kendi kalesine attığı gol oldu. Bu konuya girmişken Melo'nun hazır olmadığını da eklemekte yarar var.
Bu süreç içinde Veli Kavlak'ın kart görmemesi belkide mucize. Zaten bir maçta ilk kart 74. dakikada çıkıyorsa ya o maç süt gibi geçiyordur ya da hakem tansiyonu yükseltmiştir. Bu maçta ikincisi geçerliydi.

Bütün maçın gidişatını etkileyen en önemli pozisyon şüphesiz Umut Bulut'un henüz ilk dakika dolmadan kaçırdığı pozisyondu. Sanırım bir futbolcunun öyle bir pozisyonu yakalayacağı en kötü iki dönem vardır ; oyunun hemen başı ve sonu. Birisinde oyuna ısınmamışsınızdır diğerinden yorgunsunuzdur. Umut golü kaçırınca Galatasaray bir daha öne geçemedi.

İlk yarı Galatasaray'ın 4-5 net pozisyonuna rağmen yediği enteresan gollerle bitince soyunma odasına moralli giden Beşiktaş oldu.

 Gelişme

İkinci yarıda daha dirençli olan taraf Beşiktaş oldu fakat bunun saha içinden çok motivasyonla alakası var. Sezona adeta "başarısızlık" parolasıyla çıkan bir takımın kaybedecek bir şeyi de olmaz , olmadı da zaten. Daha önce söylediğim gibi Beşiktaş yönetimi taraftarını kandırıyor. Beklentinin bu kadar düştüğü bir sezonda tek bir derbi bile kazansanız bu taraftara yeterli coşkuyu sağlar. Üstelik oyundan düşen bir Galatasaray'ı yakalamışken çok rahat pozisyon bulabilirsiniz ki Beşiktaş bunu yapmayı başardı.
Olayın esas dönüm noktası şu ; Beşiktaş golü bulduktan sonraki sürenin büyük kısmını zaman geçirmek için kullanarak büyük bir fırsatı tepti. Belki takım olarak hakim olan düşünce skoru koruyup Galatasaray'ı oyundan soğutmaktı fakat garip olan zaten oyundan soğumuş bir Galatasaray'a karşı frene basmak oldu.


Sonuç

İki takımın da kaybı olduğunu düşünemeyeciğimiz bir sonuç ortaya çıktı. İlk yarı açık ara üstün olan bir Galatasaray ve ikinci yarının önemli bölümlerini tehlikeli ataklar hazırlayarak geçiren bir Beşiktaş. Birisi şampiyonluğun en önemli adayı diğeri ise iddiasız. Kan çıkmasın , sonuç normal.

                                      
                                       İki Yüzlü Olmak

Maçın önüne geçen hadise Burak Yılmaz'ın Galatasaray'a kazandırdığı penaltı oldu. Beşiktaş taraftarı Burak'ı sahtekar olmakla suçlarken eski topçularını işin içine alet ettikleri çirkin bir riyakarlık da sergilemiş oluyor. 2006 senesinde Antalyaspor'dan Beşiktaş'a gelen bu Beşiktaş'lı 21 yaşındaki çocuğu bu tribünler "başarısız" olduğu için yuhaladı , kendisini yere attığı için değil. Aradan geçen 6 sene içinde aynı çocuk Fenerbahçe ve Trabzonspor gibi 2 büyük kulüpte de aynı şeyleri yaparken kimsenin sesi çıkmadı. İşi bulandırmak istemem fakat basının daha maçın bitiminden 1 saat geçmesine rağmen "Emek hırsızlığı" diye feryat figan başlıklar atması da Türk insanının nasıl bir riyanın içinde olduğunu kanıtlıyor. Elbette kimse Burak'ın yaptığını savunamaz fakat bütün bir pisliği Burak'ın üstüne kusmak tam tabiriyle karaktersizliktir.

Örneklemek gerekirse ; Şike yaptığı kanıtlanmış ve yöneticileri ceza almış bir kulübümüz varken , yayıncı kuruluşun direkt talimatıyla yılların liginin formu değişmişken , oyuncular öne geçtikleri maçlarda oyunu soğutmak için dakikalarca yerde yatarken , taraftarlar sahaya dalıp oyunu keserken , yöneticiler maçın ortasında taraftarını anonsla azarlarken , hakemler televizyonlara çıkıp "evet alem yaptık ve x maçı bağladık" diye demeçler verirken , yorumcu sıfatıyla ekranları fanatizme boyarken kimse emek hırsızlığından bahsedemez. Üstelik emeğin böylesine çalındığı , işçilerin grev hakkına sahip olmadığı , memurların açlık sınırında yaşadığı bir ülkede milyar dolarlık bir pastanın üstündeki milyonluk adamları "emek" kelimesine sığdırmak hoş olmaz , bari bunu yapmayın.

Futbolunuz bol olsun.


Not : Emek hakkında eski bir yazım , lazım olursa.