26.10.2014
Bu Zihniyet Ne Zaman Son Bulur?
Artık Türk futbolu hakkında yazmayacağım demiştim. Arada Avrupa futbolu da kaynadı, nice futbol olayını yazamadım.
Bugün buraya bir Galatasaray taraftarı olarak isyan etmeye geldim; Türk futboluna, çürümüş zihniyete, aynı kalıplarla sürünenlere isyan etmeye.
Galatasaray son 1 ay içinde 3 ayrı maçta 4 gol yedi, bunlardan sonuncusu ise Başakşehir deplasmanı. Şimdi Twitter'da gördüm, Gökmen Özdenak çıkmış "00:00'a kadar Prandelli'yi gönderin, Mustafa Denizli gelsin" demiş. Yeter be kardeşim, sen kisüre veriyorsun? Bu çürük zihniyetle 4 büyüklere aynı hocaları verip verip 30 senedir ileri adım atamıyoruz, yeter.
Prandelli gidecekmiş, başka türlü olmazmış. Sahada yürüyen, dalga geçer gibi top oynayanlar kalacak mı? Mancini kötüydü, Prandelli kötü, Ünal Aysal kötü; sahada hiç mi problem yok?
Sezon başından beri Fenerbahçe maçı hariç lig maçı izlemedim, bu takıma yakışmayan başta yerliler gitmediği sürece de takımı desteklemiyorum. Birisi Selçuk İnan'ın son 1,5 sezon istatistiklerini çıkarsın, kaç isabetsiz pas, kaç top kaybı yaptığına bakalım. Beyimiz duran top işine bozulup küsmüştü, hala küs. O zaman gidersin, bu paranın yarısını veren kulüp bulursan dua edersin.
Hafta sonu seçim vardı, gidip oy kullanmadım. Çünkü aynı isimleri, aynı zihniyetleri görmekten bunaldım. Bu takıma dönüp dolaşıp aynı şeyleri yaşatanları istemiyorum, bu konuda devrim yaratacak tek isim Ünal Aysal'ın gönderilmesini de facia olarak görüyorum. Siyasi duruşu yüzünden basının da cephe aldığı Aysal'ın yerine Galatasaray camiasını çevrelemiş bu Fatih Terim hayranlığı söküp atılsaydı, televizyonlarda Hasan Saş'ın komik ötesi yorumlarına da maruz kalmazdık. Galatasaray'ı bu zihniyet bitirdi; "Kimse Galatasaray'dan büyük değildir" deyip tam tersi davranan egoların zihniyeti
Neyse, siz her şeyiyle dibe vuran ülkenin çağ dışı futbolunu izlerken ben başka işlerle meşgul olacağım. Arada sadece Beşiktaş'a bakıp kocaman bir 'Helal olsun' derim o kadar.
16.09.2014
Galatasaray-AnderIecht: Detaysız Analiz
0 iyiydi, diğeri pozisyon hatası yaptı, ikinci bölge boş kaldı, dağ tavşana küstü konularını masalcı medyadan okursunuz.
Bu ülkeye, spora ve sporcuya bakışımıza, yönetme şeklimize, kibrimize, kimliğimize, nefretimize, medeniyet seviyemize uygun ve özet nitelikte bir maçtı.
Passolig kartları, yabancı kuralları, terörist ilan edilen taraftar grupları, yönetmeyi beceremedikçe daha çok yönetmesi istenen yönetemeyenler...
Türk futbolu; ölü doğan çoğu amatör branş gibi şanssız değildi ama şu an hasta ve ölüme terk edildi.
27.08.2014
Cosmin Moti: Penaltılar Kurtaran Defans
Ludogorets'in Rumen defans oyuncusu Cosmin Moti, takımının Steaua Bükreş'le oynadığı maç uzatmalara gittiğinde kaledeydi. Rumen defans oyuncusu, bir Rumen takımının iki penaltısını kurtararak tarihe geçti.
Hemşeri hemşeriyi şampiyonlar liginde elermiş.
25.08.2014
Galatasaray - Fenerbahçe: Skandal
Maçın teknik bir özeti yok; Fenerbahçe oturmuş bir takım olmanın avantajıyla daha baskılı oynadı, Galatasaray sahada yoktu. Maçın asıl özeti ülkenin futbol karakteri, kimliği, varlığı.
Rakip penaltı kaçırdığında üstüne zıplayan, hakem azarlayan, taraftarına küfürlü tezahürat ettiren kimliklerin futbolun içinde olmasından utanıyorum. Bu yüzden şahsım adına bu samimiyetsiz ortamda futbol izlemeyi de, yazmayı da, sevmeyi de askıya alıyorum. Millet olarak önce saygı duymayı, karakterli olmayı öğrenme mecburiyetimiz açıkken bu burnu dik, gerçeklerden uzak tavırlara da üzülerek bakıyorum.
Söyleneni yapan, taraflı ve çirkin insanların oyununda izleyici kisvesiyle piyon olup öfkelenmek yerine, sporun doğru örneklerine daha da yaklaşmak çabasındayım artık.
İyileşmeyi hepimiz açıkça görene kadar bu blogda yerli liglerle ilgili yazı yazmayacağım.
Herkese güzel günler temenni ederim.
Rakip penaltı kaçırdığında üstüne zıplayan, hakem azarlayan, taraftarına küfürlü tezahürat ettiren kimliklerin futbolun içinde olmasından utanıyorum. Bu yüzden şahsım adına bu samimiyetsiz ortamda futbol izlemeyi de, yazmayı da, sevmeyi de askıya alıyorum. Millet olarak önce saygı duymayı, karakterli olmayı öğrenme mecburiyetimiz açıkken bu burnu dik, gerçeklerden uzak tavırlara da üzülerek bakıyorum.
Söyleneni yapan, taraflı ve çirkin insanların oyununda izleyici kisvesiyle piyon olup öfkelenmek yerine, sporun doğru örneklerine daha da yaklaşmak çabasındayım artık.
İyileşmeyi hepimiz açıkça görene kadar bu blogda yerli liglerle ilgili yazı yazmayacağım.
Herkese güzel günler temenni ederim.
31.07.2014
Zidane: İki Farklı Kafa
Marsilya ruletini çok seven, Real Madrid'in transfer bombalarını patlattığı senelerin yıldızlarından, çocuklarını da kendine benzeten efsane yetenek.
Zidane, 26 yaşında kariyerinin en önemli kupasını kaldırırken finalde Brezilya'ya iki kafa golü atıyordu. Aradan geçen 8 yıldan sonra bu kez kafayı topa değil, Materazzi'ye atınca bu kez kupayı kaybeden taraf oldu. (Materazzi'nin çirkinlikleri için ayrı bir blog yazarız)
İki farklı kafa, iki farklı Zidane, birisi yitirilen iki kupa.
Türkiye'den Enteresan Goller #2: Alex
Alex'in Samsunspor'a attığı rövaşata golü unutulmazlar arasında.
26.07.2014
Di Maria'nın Bedeli
PSG'nin arap sermayesine girişi, transferlerini de uçuk paralarla yapmasına sebep oldu. Silva'lar, Cavani'ler falan neyse ama iskeleti oturmuş bir takıma Di Maria için 65 milyon euro vermek açıkca çılgınlık. Benim anlamadığım Real Madrid yöneticileri mi çok akıllı bir politika izliyor yoksa PSG yöneticilerinin pazarlık anlayışı masadan hemen kalkmak mı?
Neyse, haber doğruysa bile asıl ilginç olan 65 milyon euroluk adamın eksikliğini hissetmeyecek bir Real Madrid'in bizi bekliyor olması.
25.07.2014
18.07.2014
Türkiye'den Enteresan Goller #1: Gheorghe Hagi
Galatasaray'ın 2000-2001 sezonunda evinde Erzurumspor'u 7-0 yendiği maçta Jardel 5, Hagi 2 gol atıyordu. Fakat Hagi'nin ikinci golü her anlamda mükemmeldi.
Roberto Mancini Hakkında
Galatasraray'a yeni bir sistem, bir anlayış getirmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Bana kalırsa bu ülkemiz şartlarının büyük engeliyle gerçekleşti ama aksi görüşlere de her daim açığım, tartışılacak bir konu.
Fakat Türkiye'de görev yapan her teknik direktöre; bilhassa yabancı, kariyerli ve belli bir duruşu olan adamlara 'hocalık' öğretmek bana oldum olası yanlış geliyor. Bu mevzu Mancini'yle birlikte daha önceki yabancı hoca deneyimlerimden yola çıkarak 'paragöz' sıfatına ulaşmış durumda.
Hocalığını, kariyerini, sistematiğini tartışırsınız ama ortada gün gibi gezen gerçekleri tartışma hakkınız yoktur. Mancini, gayet hakkı olan ve futbol tarihinde kovulan sayısız hocanın yaptığı gibi tazminatını alabilirdi. Oysa bunun yerine tazminatını reddedip, sessiz sedasız gitmeyi tercih etti. Bu konu Mancini'nin evinden Real Madrid'den 6 gol yemiş bir Galatasaray'a transferi sonrası Juventus deplasmanına çıkmasıyla aynı şey; hedefleri vardı, ilkeleri vardı ve korkmuyordu.
İşte bu yüzden de Türk insanı onu sindirmedi, hala daha sindiremiyor.
17.07.2014
Allegri vs Pirlo
Sistemine uymadığı gerekçesiyle Andrea Pirlo'yu Milan'dan Juventus'a gönderip, Juventus'un ligi domine etmesine katkı sağlayan Allegri'nin yeni durağı Juventus. Bu sefer de yaşlı diye yollamak isteyebilir ama bu defa taraftarı ikna edebilir mi bilinmez.
Bunun dışında Juventus'un Conte'den sonraki isim olarak Allegri'yi seçmesi de ilginç oldu. Bana kalırsa söylentilerde adı geçenlerden Roberto Mancini daha doğru bir tercih olabilirdi.
16.07.2014
Zeki Önder Özen'in İstifası
Hep söylerim, Türkiye'de nerede çalışıp ne iş yaparsanız yapın çok kallavi iş tanımlarınız olur. Bu konuda kopya çektiğimiz sistemlerde o tanımların hepsinin tam bir karşılığı vardır ve hepsi de işinin o alanda ehli olduğu için o işi yapar. Mesela bir "Proje Yöneticisi" konusu vardır memlekette; bu başlıkla karşılaşan kime sorsanız ya gereksiz, ya anlamsız ya da ekstradan uydurulmuş bir tanım olduğunu söyler. İngilizler buna "Project Manager" diyorlar ve onlara anlamsız gelmiyor oysa, çünkü o adam o işi manage eden kişi oluyor.
Konuyu hemen futbola getireyim. Herkesin futbolu çok iyi bildiği ülkede teknik direktör kavramı bile saygı duyulası bir makam değilken "Futbol direktörü" bize çok fazla. Üstelik yöneticilerimizin futbolcu transferlerine müdahalesinden de öte oynatılmasına bile karıştığı bir ortamda futbol direktörü tam bir fazlalık.
Zeki Önder Özen'in Beşiktaş'ta göreve başladığında ortadaki enkazı hepimiz biliyoruz. Aynı zamanda bu enkazı Bilic'in, saha içi anlamında mutlaka ki Zeki Önder Özen'den çok daha fazla muhattabı olduğunu da. Konuyu biraz ileri alıp Beşiktaş başkanı Fikret Orman'ın geçen gün katıldığı bir davette neler söylediğine bakalım;
"Beşiktaş'ın başına geldiğimiz günden bu yana, sadece mahkeme masrafları yüzünden harcadığımız para 15 milyon TL. Beşiktaş'ı şov yapmadan, düzgün bir şekilde yönetiyoruz. Stadımızın açılışıyla birlikte aydınlık günler daha da yakın olacaktır"
Başkan bu sözleri söylerken ya da hemen öncesi/sonrasında bir yerlerde birileri bavulunu topluyordu. Bir kulubün başkanı güzel günlerin geleceğini söylerken, kulübün önemli bir parçası gidiyordu. Evet; Zeki Önder Özen'in istifası da o vakitlere denk geliyordu.
Geçen sezona baktığımızda saha kapatma cezaları, avrupa yasağı, bazı futbolcuların huzursuzluk yaratan davranışları ve mali sıkıntılar derken ligi Galatasaray'ın hemen arkasında üçüncü sırada bitiren, son haftaya kadar ikincilik şansını sürdüren ve sezon içinde şampiyonluktan bile bahsedebilecek durumda olan bir Beşiktaş'ta 'başarısızlık' olduğu tespit edilmiş ve taraftarın algısında suçlu ilan edilecek kişi seçilmişti.
Ortada bir başarısızlık varsa bunu futbol direktörüne yıkmak, şayet bir başarısızlık yoksa futbol direktörünü istifa edecek noktaya getirmek nasıl bir süreçtir bilemiyorum tabi. Sezon içinde yapılan transferleri bile Zeki Önder Özen'e mal etmenin de bir cehaleti mutlaka vardır ama onu da futbolun insaflı seyircilerine bırakmak en doğrusu.
Zeki Önder Özen'e böyle bir ülkede aldığı sorumluluk ve sonrasında sessizce, fazlasıyla olgun bir biçimde ayrılışından dolayı saygılarımı iletmekten fazlası da gelmiyor elimden. Yolu açık olsun.
Bonus: Halkımız merak etmiş, böyle de bir şey ortaya çıkmış. Zekş Önder Özen yazınca Google'ın ilk sayfa üçüncü sırasında çıkan haber.
15.07.2014
Alan Smith
Onu Galatasaray'ın Uefa Kupasını kaldırdığı sene Leeds United takımında tanıdık. Bir sonraki sezon aynı Leeds United Şampiyonlar Ligi'nde temsilcimiz Beşiktaş'la aynı gruba düştüğünde de oradaydı asi çocuk.
John Arne Riise'nin sert frikiğinde top akıl almaz bir şekilde ayak bileğini kırdığında Manchester United forması giyiyordu. O sakatlıktan önce sahadaki yeri biraz gerilere kaymıştı fakat sakatlıktan sonra sadece sahada değil, futbol arenasında da gerilerde kaldı.
Geçenlerde aklıma gelmişti ama yazmayı unutmuştum, bu yazı da asi ve hırslı çocuğa selam olsun.
Süper Lig 2014 - 2015 Sezonu
Öncelikle derbi haftalarını yazarak merakı giderelim;
2. hafta Trabzonspor - Fenerbahçe
6. hafta Galatasaray - Fenerbahçe
8. hafta Beşiktaş - Fenerbahçe
10. hafta Galatasaray - Trabzonspor
12. hafta Beşiktaş - Trabzonspor
16. hafta Beşiktaş - Galatasaray
Ben lig fikstürlerine bakıp yorum yapma devrini geçtim. Evet geçen sezonun şampiyonu Fenerbahçe gibi bu sezon da Beşiktaş ilk devre bütün derbileri evinde oynuyor. Fakat geçen sezon Fenerbahçe'ye şampiyonluğu derbiler değil, diğer maçlardaki deplasman karnesi getirdi, bunu unutmamak lazım.
Tek tek 4 büyük kulubü inceleyecek olursak;
Geçen sezonun şampiyonu olarak Fenerbahçe psikolojik bir üstünlüğe sahip. Geçtiğimiz yıl tempolu ve prese dayalı futbol oynayarak kazanan Fenerbahçe'nin en önemli kozlarından Caner'le sözleşme yenilemesi bir avantaj. Bunun dışında kemik kadrosuna Diego'yu da ekledi. Diego konusu başlı başına bir tartışma konusu olabilir; takım oyununun ön plana çıktığı bir ekibe Diego gibi çok da tempolu olmayan bir oyun kurucu kazanç mı sağlar yoksa el freni görevi mi görür göreceğiz ama Fenerbahçe'nin yıldız oyuncu sayesinde sürpriz goller bulacağı kesin.
Bunun yanında Salih Uçan'ın takımdan ayrılması bana biraz enteresan bir tercih gibi geldi. Böylesine bir yeteneği takımda tutup 11 oyuncusu yapmak yerine 20 yaşında göndermek çok akıllıca değil gibi. Gerçi Salih hem süre hem bölge olarak gelişimini sağlayamadığı için 3 tarafın da neticede karlı olduğu ortada. Salih'e de başarılar dileyelim, benim şahsen kendisinden beklentim büyük.
Fenerbahçe
Geçen sezonun şampiyonu olarak Fenerbahçe psikolojik bir üstünlüğe sahip. Geçtiğimiz yıl tempolu ve prese dayalı futbol oynayarak kazanan Fenerbahçe'nin en önemli kozlarından Caner'le sözleşme yenilemesi bir avantaj. Bunun dışında kemik kadrosuna Diego'yu da ekledi. Diego konusu başlı başına bir tartışma konusu olabilir; takım oyununun ön plana çıktığı bir ekibe Diego gibi çok da tempolu olmayan bir oyun kurucu kazanç mı sağlar yoksa el freni görevi mi görür göreceğiz ama Fenerbahçe'nin yıldız oyuncu sayesinde sürpriz goller bulacağı kesin.
Bunun yanında Salih Uçan'ın takımdan ayrılması bana biraz enteresan bir tercih gibi geldi. Böylesine bir yeteneği takımda tutup 11 oyuncusu yapmak yerine 20 yaşında göndermek çok akıllıca değil gibi. Gerçi Salih hem süre hem bölge olarak gelişimini sağlayamadığı için 3 tarafın da neticede karlı olduğu ortada. Salih'e de başarılar dileyelim, benim şahsen kendisinden beklentim büyük.
Son olarak Fenerbahçe'nin hazır bir takım olarak Galatasaray'la lig başlamadan oynayacağı Süper Kupa finali de önemli. Son iki kupayı rakibine kaptıran Fenerbahçe, bu kez hazır olmayan bir Galatasaray'dan kupayı almak isteycek ve başarması durumunda büyük bir moral kazanacaktır.
Bir son dakika haberi olarak Fenerbahçe'nin formalarına göğüs reklamı almayacağını öğrendim. Enteresan ve takdir edilecek bir karar olduğunu düşünüyorum.
Beşiktaş
Geçen sezonu üçüncü tamamlayan ama buna rağmen Fenerbahçe'nin cezası nedeniyle Şampiyonlar Ligi'ne 3. turdan katılacak Beşiktaş'ın durumunda ciddi belirsizlikler var. Öncelikle stadyumun inşaatı konusu, Gökhan Töre belirsizliği ve bugün istifa eden Zeki Önder Özen konuları Beşiktaş için can sıkıcı. Bana kalırsa Bilic'le devam edilmesi çok doğru bir karar fakat Bilic'in istekleri doğrultusunda hareket edilmesi de önemli. Gökhan Töre konusunda Bilic ısrar etmesine rağmen sonuç alınabilinmiş değil. Bunun dışında takımdan ayrılan Almeida ve Fernandes bana kalırsa sıkıntı olmayacağı gibi rahatlatıcı unsurlar olacaktır. Demba Ba ile anlaşıldığını söyleyen yönetim bu konuda samimiyse bu da Beşiktaş'ın hanesine artı olarak yazılır.
Şahsi fikrim Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ne katılıp katılamamasının ligi ciddi anlamda etkileyeceği. Fikstüre bakıldığıında ilk yarı derbi maçlarını evinde oynayacak olsa bile bir evi olmayan Beşiktaş için bu avantaj olabilir mi tartışılır.
Galatasaray
Galatasaray'ın hem geçtiğimiz hem bu sezonu için kısa cümleler kurmak imkansız; Mancini'nin ani gönderilişi, Prandelli kararı, Hajrovic konusundaki ihmal, Olcan Adın dışında netleşmeyen transferler ve tüm bunlara rağmen üst üste üçüncü defa Şampiyonlar Ligi'ne katılacak olması önemli başlıklar.
Öncelikle Prandelli'nin Sabri Sarıoğlu'nun kadro dışı bırakmasına sonuna kadar destek oluyorum. Evet Sabri hırsıyla ve takıma duyduğu sevgiyle önemli bir oyuncu, üstelik takımın kaptanı olabilir fakat bunlar onu vazgeçilmez yapmaya yetmiyor. Olcan Adın ise Galatasaray'ın çok akıllıca bir transferi olduğu gibi "Her sene Trabzonspor'un yıldızını alma" ritüeli de devam etmiş oldu. Diğer yandan doğal olarak Didier Drogba'ya veda edildi. Didi için ayrı bir yazı yazacağım, böyle tek satırla olmaz.
Prandelli'nin "Manci'nin raporunda teknik açıdan yetersiz ve dengesiz" olduğunu belirttiği Sabri'yi sırf bazı dengelerden ürkerek takımda tutmaması ayrıca takdir edilmeli.
Ben bu sezon için Galatasaray'dan mükemmel neticeler yerine ciddi bir yapılanma bekliyorum. Eğer Galatasaray Derwall döneminde olduğu gibi bir sürece girmek istiyorsa, aynen Derwall'e gösterilen sabır Prandelli'ye de gösterilmeli. Yine de futbolu tabeladan ibaret zanneden, son iki dünya şampiyonunun hocasının kovmuş bir ülkeden bu sabrı ve anlayışı beklemek mümkün olmayacaktır. Burada en büyük pay Galatasaray taraftarına düşünüyor; taraftar olabildiğince sakin, anlayışlı ve en önemlisi sabırlı olmalı. Elbette bu süre içinde Prandelli'nin Fenerbahçe'yle daha lig başlamadan oynayacağı Süper Kupa finali ciddi bir değere sahip olacaktır. Hazır bir Fenerbahçe karşısında yenilenme aşamasındaki Galatasaray'ın yenilmesi sürpriz olmaz fakat alınacak bir galibiyet -keşke güveni bu sağlamasa- Prandelli'ye güveni artıracaktır. Ayrıca burada alınacak bir galibiyet Fenerbahçe'yle 6. haftada oynanacak mücadele öncesi psikolojik bir baskı yaratabilir.
Trabzonspor
4 büyükler arasında en enteresanı kuşkusuz Trabzonspor. Son 3 senesi futbol oynamak yerine 2011 senesine kafa yorarak geçiren takımda Hami Mandıralı'nın yerine Vahid Halilhodzic getirildi.
Daha önceki Trabzspor deneyimini çoğumuzun hatırladığı Halilodzic, Galatasarayın'ın unutulmaz son dakika
şampiyonluğunda 54 puanla ligi 4. sırada bitirmiştir.
Transfer sezonuna Elazığspor'dan Deniz Yılmaz ve Serdar Gürler takviyesiyle başlayan ekip, Olcan Adın'ıise Galatasaray'a gönderdi. Olcan dışında Adrian, Henrique ve Janko ile de yollarını ayıran Trabzonspor'un
nasıl bir sezon geçireceğini şahsen ben de çok merak ediyorum.
Dünya Şampiyonu Almanya!
1 ay süren futbol şöleni bitti, şöleni en çok şölen yapan takım kupayı kazandı.
Alman disiplinine saygılarla.
Turnuvanın Bireysel Ödülleri
Adidas Altın Top Ödülü: Lionel Messi
Adidas Altın Eldiven Ödülü: Manuel Neuer
Adidas Altın Ayakkabı Ödülü: James Rodriguez
Almanya - Arjantin İstatistikleri
Panzerler ve Tangocular final kadar geldiler. İki takımdan lakabının hakkını en iyi veren ise Almanya oldu.
2014 Dünya Kupası İstatistiklerine Göre;
- Almanya'nın 4 Galibiyet 2 beraberliği, Arjantin'in ise 5 galibiyet 1 beraberliği var (İstatistiğe uzatmalar da dahil)
- Geride kalan 6 maçta Almanya rakip kalelere tam 17 gol gönderdi, kalesinde ise sadece 4 gol gördü.
Arjantin ise 6 maçta 8 gol atarken tamamı grup maçlarında olmak üzere kalesinde 3 gol gördü.
1958'den beri;
- İki takım bugüne kadar 11 kez karşılaştı. Bu maçlarda;
Almanlar 3 kez galip geldi, Arjantin'in ise 4 galibiyeti var. Takımlar sahadan 4 kez beraberlikle ayrıldı.
Bu maçlarda Almanlar 17 gol atarken, Arjantin'in 14 golü bulunuyor. - İki takım arasındaki son Dünya Kupası mücadelesi 2010 çeyrek finalinde oynandı ve Almanya maçı 4-0 kazandı.
- İki takım arasındaki en önemli mücadelelerden biri ise kuşkusu 1986 Dünya Kupası finaliydi;
Fransa'yı eleyen Batı Almanya'nın rakibi Belçika'yı eleyen Arjantin'di (Bu turnuvada da iki takım aynı iki rakibi eledi). 75. dakikaya kadar 2-0 Arjantin üstünlüğüyle devam eden maçın 80. dakikasında skor 2-2 olmuştu. Arjantin 83. dakikada skoru 3-2 yaptı ve dünya kupasını kazandı. Bu Arjantin'in kazandığı son dünya kupası.
Futbol istatistiklerden oluşmaz ama tarihin tekerrürü futbolda da çok defa yaşandı. Bakalım bu kez ne olacak?
12.07.2014
Atletico Madrid ve Planları
Atletico Madrid'in bilhassa Diego Simeone sonrası atılımı ortada; yıllar sonra gelen lig şampiyonluğu, avrupada kazanılan kupalar ve oynanan finaller.
Bu dönem içinde Atletico Madrid'e çok futbolcu geldi, çok futbolcu da gitti. Üstelik bu isimlerden genellikle gidenler daha çok konuşuldu; Forlan, Agüero ve Falcao:
Forlan sakatlıkların da yardımıyla sürekli düşüş içinde, Agüero bildiğimiz gibi, Falcao ise Dünya Kupası kadrosuna giremeyecek kaddar şanssız bir sakatlık geçirdi. Bu dört oyuncudan elde edilen gelirlere baktığınızda yaklaşık 98 milyon euro. Şimdi bu listeye Diego Costa da eklendi ve 38 milyon euro bedeliyle birlikte 4 yıllık forvet cirosunu 136 milyon euro yaptı.
Bu sezonun gelenlerine baktığımızda ise transerlerin daha çok hücum hattına harcandığını görüyoruz. 22 Milyon euro'ya Mario Mandzukic ve 7 milyon euro'ya Angel Correa var. İlk ismi hepimiz tanıyoruz ama bu Angel Correa kimdir diye soracak olanlara ufa bir youtube videosu koyalım. Arjantinli Simeone'nin 7 milyon euro vermesinden vardır bir alamet.
Bu arada söylentilere göre iyi bir bedelle Diego Godin de gidici. Dünya Kupası bitsin, her şey şekillenir ama kuşkusuz olan Diego Simeone'nin hedefleri büyütürken bütçeyi de geliştirerek ilerlediği.
11.07.2014
9.07.2014
Hollanda - Arjantin : Tim Krul Yoktu, Yaşasın Romero!
Defans futbolu desen değil, set oyunu desen değil, ekonomik kullanım değil, total futbol hiç değil.
Hollanda ve Arjantin dün gece izleyenlere zerre keyif vermeyen bi 90 dakika oynadı, penaltıları da buraya penaltılarla gelen Hollanda kaybetti.
Bizim basın Cüneyt Çakır'ın kazancını hesaplıyordu en son ama beni ilgilendiren kısmı Cüneyt Çakır ve ekibi mükemmele yakın maç yönetti.
Hollanda turnuvaya "Bizim 70'lerden kalma total futbolumuz vardı, siz onu ne hale getirdiniz böyle çaylaklar?" diyerek İspanya'ya verdiği dersi arkasında bırakarak veda etti.
8.07.2014
Brezilya 1-7 Almanya: Futbolun Adaleti, Almanya'nın Disiplini
Bu maça sadece tek bir 90 dakika olarak bakmak acımasızlık olur; Löw'ün futbol anlayışı, Scolari'nin turnuva kadrosu seçimindeki hatalar, Brezilya'nın en başından beri verdiği S.O.S, Neuer, Khedira, Kroos ve Müller dörtlüsü, Neymar'ın ve daha önemlisi Thiago Silva'nın yokluğu.
Öncelikle Brezilya turnuvanın ev sahibi olmasının dışında ekstra hiçbir şey yapmadı. En iyi oynadıkları maç Kolombiya maçıydı ki bence turnuvanın en iyi futbolunu oynayan takımlardan Kolombiya'nın tarihindeki ilk çeyrek finalden böyle elenmesi üzücü oldu. İşte o maçta Brezilya'nın sakatlıktan ötürü kaybettiği Neymar ve gereksiz bir pozisyonda sarı kart gören Silva bugünün mimarları oldular.
Dizilimlere baktığımızda Almanya yine bildiğimiz işini yapacak ve özellikle üçüncü bölgede baskı kuracak, topu kaybettiğinde takım olarak topun arkasına geçecekti. Brezilya'nın kadrosuna baktığımızda ise yine Fred kabusuyla ileride tek forvet, arkasında 3'lü hücum hattıyla gol arayacaktı.
Brezilya maça çok hırslı başladı ve ilk 3-4 dakikayı çok baskılı geçirdi. Bu noktada Löw'ün kararı çok önemliydi; belli bir müddet direnç mi gösterecek yoksa karşılık mı verecekti? Löw ikincisini tercih edince şansın ve Dante'nin de yardımıyla golü buldu. Almanya tarihinde böyle çok örnek var ama Brezilya futbolcusu dirençli değil, zaten olamadı da. Almanya'nın bilhassa o üçüncü bölgedeki baskısını, giderek stres seviyesi yükselen Brezilya takımı kaldıramadı.
Mükemmel bir organizasyon sonunda Klose'nin 23. dakikada attığı ve tarihe geçtiği gol (DK tarihinde 16 golle en çok gol atan futbolcu) sonrasındaki o 6 dakika içinde 3 gol daha gelince Brezilya'nın adeta beli kırıldı.
Maçın bundan sonrasını yazmaya çok gerek yok; ikinci yarının ilk 7-8 dakikası 'ayıp olmasın' baskısı kuran bir Brezilya ve yediği 2 golle 0-7 olan skor.
Bu Brezilya üçüncülük maçına, Almanya'nın rakibi final maçına nasıl çıkacak merak ediyorum.
Taktiksel
Almanlar oyundan kopmaz, dolayısıyla Almanlar B planına çok fazla ihtiyaç duymaz. Fakat Brezilya gibi geçmişinden çok uzak bir görüntü sergileyen bir takımın bu maça bu düzende çıkması intihar gibiydi. En başta orta saha kurgusu çok kırılgan ve pas düzeninden uzak. Maçın kadrosuna baktığınızda kanatları kullanmak haricinde çok fazla varyasyon şansı olmayan bir Brezilya'nın Oscar'ı neden göbekte oynattığı, Fred ısrarı ön libero tercihleri ve dahası...
Löw ise olaya net yaklaşarak kurulu düzenini bozmadı; bu takım 2006 senesinde ne oynuyorsa hala onu oynuyor. Üstelik bu Almanya son 4 dünya kupasında da yarı finale çıkma başarısıyla tarihe geçerken bu 3 tanesini Löw'le yaşadı. Tabi biz bu Löw'ü değil Fenerbahçe, Adanaspor'a bile layık görmedik o ayrı.
İstatistikler
Almanya son 4 dünya kupasında da yarı finale çıkma başarısı gösterdi
Brezilya tarihinin en farklı mağlubiyeti
Brezilya, 42 maç sonra evinde mağlup oldu
Miroslav Klose, DK tarihinin en golcü futbolcusu ünvanını Ronaldo'nun elinden aldı (16)
Maçta Brezilya'nın 17, Almanya'nın 14 şutu var
Hak eden kazandı, bakalım finalde neler olacak.
Bu da devre arası kupaya sarılan ve vermek isteyen amca. Şu görüntüye üzülmemek mümkün değil.
6.07.2014
Endüstriyel Futbol Artık Kan İstiyor
"Gol atmaya ihtiyacımız vardı, kasıtlı bir şey yapmadım" dedi Zuniga.
Kolombiya forması giyen oyuncu, fotoğrafını gördüğünüz pozisyonda Neymar'ın omurgasını kırdı.
Markalar kurukafa eşliğinde "Sonuna kadar mücadele et" derken, taraftarlar kendi futbolcularını tehdit edip öldürürken çok normal kırılan bu omurga.
Üstelik bizleri; yani futbol sevdalısı milyonları hiç ama hiç unutmayan Fifa, turnuva öncesi hakemlerine 'biraz' sertliğe imkan tanımalarını istemiş. E tabi maç içinde James'i yerlerde sürükleme görevi boyunca uyarı bile almayan Fernandinho ve deha hocası Scolari'ye de tebrikler.
Çorbaya tuz lazım, biraz da biz mi atsak en nefretlisinden?
4.07.2014
Brezilya Kazandı, James Ağladı: Brezilya 2 - 1 Kolombiya
Brezilya, turnuva boyunca en iyi futbolunu Kolombiya maçına saklamış. İlk gol neyse ama David Luiz'in frikiğine sayfalar yazılır. Gerçi; Luiz'i bilene spoiler bir goldü o.
Neyse, konumuz James; Bu çocuk 'Hamez' diye okunuyor, 22 yaşında Kolombiya milli takımıyla Dünya Kupası istatistiği 5 maçta 6 gol, 2 asist.
Önce Alves gitti teselliye, sonra Luiz gidip bir de bütün stadyuma alkışlattı bu mükemmel çocuğu. Bu arada James de hem daha çok soejmluluk almayı, hem de kaybetmeyi öğrendi. Artık Falcao abiainin yolundan ayrılıp iyi bir lige giderek yıldız olabilir.
Cesare Prandelli Kimdir?
Merhaba,
Muhtemelen Google'a Prandelli kimdir yazdınız ve bir şekilde buraya geldiniz.
Sizlere Prandelli'nin Parma yılları, Roma'ya imzası yahut Fiorentina dönemlerini anlatmayacağım. Bunu uzun zamandır takip ettiğim bir blog olan Artemio Franchi'den okuyabilirsiniz.
Ben sadece; Türk basını gibi cv'sine Google'dan baktığınız insanları eleştirmeyin de, övmeyin de demek istedim.
Sevgi ve Saygılarımla.
24.06.2014
Mondragon İmzası
Gözlerimiz bazen başka anlarda ve anlamlarda da dolar.
43 yaşında dünya kupası, üstüne kurtarılan net bir pozisyon. Sana da bu yaraşırdı Mondi; I LOVE YOU MONDI!
İlk Kadın Teknik Direktörden İstifa
Helena Costa; kadınlarda İran ve Katar milli takımlarını, erkeklerde ise Benfica genç takımını çalıştıran bir kadın teknik direktör.
Portekizli çalıştırıcıyı ilgi çekici kılan ise geçen ay Fransa ikinci lig takımlarından Clermont Foot ile anlaşma imzalayarak erkeklere ait profesyonel bir futbol takımını çalıştıran ilk kadın teknik direktör olmasıydı. Fakat 36 yaşındaki Costa, göreve geldikten 1 ay sonra istifa etti. İstifanın sebebini bilmeyen kulübü kendisine başarılar dilemiş, biz de dileyelim.
18.06.2014
Dünya Kupası: Şili'den İspanya'ya Erken Dönüş Bileti
İspanya milli futbol takımı Şili milli futbol takımına tarihinde ilk kez yenildi. Bu aralarındaki 11 ama belki de en enteresan maç; neticede son 3 büyük turnuvayı (2 avrupa şampiyonası 1 dünya kupası) kazanan bir İspanya'yı daha gruplarda evine göndermek büyük iş.
Hollanda ve Şili son maçta grup liderliği, İspanya ve Avusturalya ise prestij için oynayacak. İspanya daha neyin presjitine oynayacaksa...
13.06.2014
Bu Nasıl Katana Darbesi?
Barcelona'dan İspanya milli takımına miras tiki taka felsefesinin fişini 2013 nisan ayında Bayern çekmişti. Ortak olarak; o gün de Robben vardı, o gün de 4 fark vardı.
Ayrıca Flying Dutchman madalyasını törenle RVP'ye teslim edelim, en azından bu haftalık.
7.05.2014
Avrupa Ligleri Gol Sezonu
İspanya ve İngiltere liglerinde son haftalara girilirken Real Madrid ve Manchester City 100 gol barajını aşan takımlar oldu.
Son haftaya 99 golle giren Barcelona'nın son maçta rakibi Atletico Madrid, Liverpool ise o son golü şampiyonluk için atmaya çalışacak.
Tabi bu gol mevzusu işin detayı; bu iki ligin şampiyonunu o son goller belirleyecek. 100 golü henüz geçemeyen iki takımın da şampiyonlukları bu ilginç istatistikle ilintili.
Ayrıca 93 golle son son haftaya giren Bayern Münih ve Pep'i de unutmamak lazım. O konuya daha detaylıca bakarız.
5.05.2014
25 Yıl+Crystal Palace
Liverpool, 79. dakikaya 3 farklı önde girdiği Palace deplasmanında 1 puan bıraktı.
Futbol 25 yıllık hasretinize 9 dakikada 1 yıl daha ekleyebildiğiniz bir oyun işte...
29.04.2014
Ancelotti - Ronaldo : 37-16
Ancelotti'nin bu sezon devler ligi karnesinde rakip filelere bırakılmış 37 gol var. Bunların içinden 17 gol gruplardan sonra oynadığı maçlara ait. Sırasıyla; Schalke, Dortmund ve Bayern. Bu aynı zamanda tam anlamıyla bir Alman katliamı.
Diğer yandan Ronaldo bu sezon devler ligi performansıyla yoruma mahal vermeyen bir istatistik yakalamış durumda. Henüz final maçı oynanmadan attığı gol sayısı tam 16. Galiba artık "Messi mi Ronaldo mu?" mevzusuna başka bakmanın vakti.
Neyse, biz de o kadar üzülmüştük Real'den 6 gol yedik diye. Ancelotti'nin hikayesindeymişiz meğer.
10.04.2014
Felipe'nin Sükuneti
Sahalarda kavga, tehdit, ırkçılık, küfür ve buna benzer şeyleri görmezden gelirken; Melo'nun oyundan atılan rakibine dil çıkarıp dışarı çık demesi bana kötü gelmiyor, hatta eğlenceli geliyor.
Demek memlekette rakibi ten rengine göre ayırıp, sinirlendiğini boğazını kesmekle tehdit etmek gerekiyor.
Boş olmasın, görselleri de koyayım kararı siz verin.
Demek memlekette rakibi ten rengine göre ayırıp, sinirlendiğini boğazını kesmekle tehdit etmek gerekiyor.
Boş olmasın, görselleri de koyayım kararı siz verin.
2.03.2014
Emek Hırsızı Burak!
Bu görüntü 2 Mart 2014 tarihinde oynanan Çaykur Rizespor - Galatasaray maçı sonrasına ait.
Krampon darbesi değil, yumruk değil, sevinirken oluşmuş saçma bir yara hiç değil. Maçta Burak Yılmaz'a Rizespor taraftarının attığı 'çakının' tahribatı bu.
Bu ülkede hemen her maç futbolcuların gözüne lazer tutulur. Eleştiririz, haklı bir taraf bulmamız mümkün değil ama adam öldürmüş muamelesi yapılan ve haysiyetli medyanın koca bir taraftar kitlesibi günlerce eleştirmesine vesile olan lazer vakasından sonra bunu aylarca konuşsun medya. Varsa biraz haysiyeti; futbolcuya çakı fırlatan gözü dönmüşü de konuşsun.
1.03.2014
Fenerbahçe 2-0 Gençlerbirliği: Penaltı Olunca Adalet Geliyor Mu?
Süper Ligin en kötü takımlarından, maç içinde isabetli şut çekememiş bir Gençlerbirliği'ni tartışmalı iki penaltıyla 2-0 mağlup etti Fenerbahçe.
Maçtan 1 gün önce basın açıklaması yapan ve TFF'yi bilmem kaçıncı kez havuzdan çekilmeyle tehdit eden Fenerbahçe'li yöneticilerin adalet arayışı söyledikleri gibi 'herkes' için ise buna da söyleyecek bir şeyleri olur sanırım.
Penaltı 1: https://vine.co/v/MKxtAIappIM
Penaltı 2: https://vine.co/v/MKxxiQZ75ld
Not: Vine videolarının sahiplerine teşekkürler.
26.02.2014
Galatasaray 1-1 Chelsea: Henüz Bitmedi
Mourinho'nun maçları sahaya çıkmadan çok önce başlar, basın toplantısından sonra biter. Bu kendisinin demeci. Müsabaka da Mourinho'nun maç öncesi basın toplantısında 'Galatasaray'ın dikkat edilmesi gereken yabancıları' başlığına Riera'yı da eklemesiyle başladı. Bu Mourinho'nun Galatasaray'ı takip etmediğini göstermez, zira Mourinho Galatasaray'ı paf takımına kadar incelemiştir. Buradaki psikolojik savaş çok başka.
Mourinho'nun çalıştırdığı hemen her takıma -Real Madrid'i bu karakterin dışında tutuyorum- oturttuğu en önemli sistem hızlı hücum ve set defansı. Bu yüzden Mourinho'nun takımları çok gol attığı sezonlarda bile eleştirilir, çünkü gole bir Barcelona ya da son yılların Bayern Münih'i gibi değil, direkt ve kesin yoldan giderler. Bugün de çok farklı bir şey olmadı zaten.
Mancini'nin maç öncesi en büyük kumarı Hajrovic oldu. Tutsaydı mükemmel bir hareket olabilirdi ama tutmadı. Burada esas önemli olan Mancini'nin bu hatasını kabulenmesi ve 30. dakikada Hajrovic'i kenara alabilmesiydi.
Maça bakacak olursak; Chelsea yine abartılmayacak bir takım olduğunu ama bu şekilde İngiltere'de nasıl liderliğini aldığını tekrar gösterdi. En başta söylediğim gibi burada kilit kelime "Set", ardından "Hücum" ve "Defans" kelimelerini koyalım.
Hücuma bu kadar hızlı çıkan bir takıma ikinci bölgede, özellikle siz hücuma çıkarken top kaybetmek intihar gibi. Galatasaray sırf bu hatası yüzünden kalesinde gol gördü, 2-3 pozisyon daha verdi. Oysa Chelsea'ye karşı yapılacak en mantıklı hamle topu ayağınızda tutmak ve bölgesel preslerle rakibi hataya zorlamaktı. Bunu yaptığı zamanlarda etkili olan ve nihayetinde golü bulan bir Galatasaray da varken, dahasını tartışmak yersiz sanki.
Eboue bana kalırsa Veysel Sarı'nın Beşiktaş maçındaki performansı sonrası sezon sonunu görebiliyordur. Gerçi Eboue'nin bu formu çok uzun zamandır böyle ama bu tip maçlardaki hayati hatalarına tahammül edecek noktayı çoktan geçti Galatasaray.
Aynı şekilde Sneijder'in ortaya yakın oynatılmaması ve buna bağlı olarak maç içinde topla buluşma sayısının minimum düzeyde olması da atlanamayacak bir problem. Galatasaray ne zaman Sneijder'i kanatlardan orta bölgeye yakınlaştırır, o zaman Sneijder'in hayat veren gollerine de kavuşur.
Bu kadar yazmışken Telles'e övgüler yağdırmamak olmaz. Eğer Hajrovic uyum sürecini hızlı atlatır, Galatasaray da sağ bek bölgesine çok iyi bir takviye yaparsa Telles'in performansı iki katına çıkar. Üstelik bu daha yolun başı, onun da uyum süreci tamamlanacak.
Melo için bir şeyler yazmak gerekse buraya sığmaz sanırım. Ben 'ruhunu ortaya koyan' diyerek konuyu kapatayım.
Maçı konuşurken hakem hakkında çok şeyler söylemek istemiyorum ama hakemin bütün insiyatifini Chelsea lehine kullanması ve Chelsea oyuncularına maçın başından ortasına kadar hemen her konuda taviz vermesi oyunu biraz Galatasaray aleyhine çevirdi. Bilhassa maç başında yapılan faullere gerekli tepkiyi vermemesi hem oyunu sertleştirdi hem de kartları/geciktirdi.
Bir diğer konu ise direkt futbol kurallarıyla alakalı; ben bu taca çıkan topu alıp giden futbolculara verilen (aslında verilmeyen) cezaları anlayamıyorum. Bu maçta Terry'nin yaptığı gibi rakibin avantaj sağlayacağı bir pozisyonda topu alıp gitmek yetmezmiş gibi o topu saha içine yuvarlamak sarı kartla cezalandırılması yetersiz bir hareket. Bahsi geçen pozisyonda Galatasaray'ın golü bulmuş olması çok önemli değil, neticede o pozisyon direkt olarak öyle gelişir miydi gelişmez miydi bilemeyiz ama bu uygulamanın hakkaniyetli bir hal alması lazım. Aynen önemli maçlarda oynayabilmek için kasti sarı kart gören oyuncuların cezalandırılması gerektiği gibi.
Son olarak benim maç özelinde ve Türk futbolu genelinde itirazım ise çok klasik iki konuya;
1- Hücuma hızlı çıkamama ve en geriye dönme hastalığımızı nasıl çözeriz?
2- İngiliz ekiplerine karşı havadan oynamaya ne zaman son vereceğiz?
Umarım bu cevapları en kısa zamanda buluruz.
23.02.2014
Euro 2016 Grupları
Gruplarda rakiplerimiz;
Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Letonya, İzlanda ve Kazakistan.
İçeride Letonya, İzlanda ve Kazakistan'ı yeneriz. Deplasmanda Kazakistan ve İzland...
Semih Kaya: Adam Olmuş Çocuk
Galatasaray evinde Beşiktaş'ı 1-0 mağlup etti. Keyifli bir maç olmadı, zaten gol de penaltıdan geldi. Belki penaltı olmasaydı gol bile izleyemezdik. Fakat maça damgasına vuran olay Semih Kaya'nın davranışı oldu;
Bir pozisyonda Semih Kaya ile Olcay'ın mücadelesi sonrası top dışarı çıktı. Maçın hakemi Cüneyt Çakır aut kararı verdi ama Semih topun kendisinden çıktığını söyledi. Ardından Cüneyt Çakır Semih'i tebrik ederek kararını korner olarak düzeltti.
Futbolun endüstriyel bir olgu haline geldiği bugünlerde Semih'in bu hareketi Galatasaray'ın galibiyetinden de önemli. Aynı zamanda Cüneyt Çakır'ın da kararını değiştirmesi önemli bir hareket, kendi kararında ısrar edebilirdi. İkisine de tebrikler.
Semih'in konuyla alakalı sözleri ise şöyle;
"Top benden dışarı çıkmıştı, bunu Cüneyt Çakır'a söyledim. Eğer söylemeseydim bu haksız bir kazanım olacaktı, en azından ben böyle düşünüyorum. Belki o pozisyonda gol de yiyebilirdik ama bence bu çok önemli değil".
Başka söze gerek bırakmamış, sağol Semih.
17.02.2014
Adaleti Aramak
Bugün Galatasaray, Antalyaspor deplasmanında 2-2 berabere kalarak üçüncü sıraya geriledi. Maç hakkında söylenecek çok şey var ama ben onların dışında bir şey söyleyeceğim;
* Maçta Burak Yılmaz'ın kırmızı kartı atlandı
* Antalyaspor'un attığı ikinci gol ofsayttı
Baktığınız zaman iki takımın da itiraz edebileceği sonuçlar ortaya çıktı. Aynı şekilde bu hafta Bursaspor'un penaltısının verilmediği, hemen ardından Beşiktaş'ın yanlış bir kartla 10 kişi kaldığı gibi. Fakat bütün bu yanlışlıklara karşılık hiçbir takım ufak tepkilerin ötesine gitmezken, Fenerbahçe camia olarak ayaklandı. Sebep verilemeyen bir penaltı ve yanlış bir kırmızı karttı. Oysa bu hafta yaşanan şey şuydu;
Kırmızı kartı bırakın, kart çıkmadı.
Emre Belözoğlu yine küfür etti, yine kart çıkmadı.
Bruno Alves'in bu hareketlerinin hiçbirisine kırmızı kart çıkmadı.
Adaleti bulursanız hepimize haber verin.
15.02.2014
Mancini ve Beşiktaş
Mancini'nin takımları bugüne kadar Beşiktaş'la 4 maçı yaptı.
Beşiktaş'ın 100. yılı olan 2002/2003 sezonunda Uefa Kupası çeyrek finali ilk maçında Lazio Beşiktaş'ı evinde 1-0 mağlup etti. İkinci maçı da temsilcimiz 1-2 kaybederken Lazio bir sonraki turda Porto'ya elendi.
İtalyan takımlarının Türk takımlarıyla tek karşılaşmayı çok hoş görmediği o yıllarda ertesi sene bu kez Şampiyonlar Ligi bu iki takımı karşı karşıya getirdi. Mancini'nin Lazio'su Beşiktaş'ı İstanbul'da 0-2 mağlup ederken, İtalya'daki maç 1-1 sona erdi. Gruptaki diğer maçlarından sadece 1 puan alabilen Lazio grubu sonuncu tamamladı.
9.02.2014
Futbol Psikolojisi
Yaklaşık 3 yıldır futbol blogu yazıyorum. 3 yıl içinde kendi fikirlerimce maçları da yorumlarım, futbol olaylarını da yazdım, otoriteleri de eleştirdim, tuttuğum takımı da eleştirdim rakibi de övdüm. Bugün itibariyle 2013-2014 futbol sezonuna baktığımda ise futbolun geldiği tablo enteresan. Belki de 3 yıldır yazdığımdan çok daha farklı şeyleri de bu yüzden yazacağım.
Fenerbahçe 10 Puan Öndeyken
Fenerbahçe'nin şike operasyonu için de hiçbir zaman "Şike var, küme düşürün!" yazmadım. Kendi halinde bir insan olarak bile bunu yapmadım. Neticede mevcut hükümete olan muhalif tavrım benim belli noktalarda güvensizliğe itse bile bu olayı da tamamen siyasi bir oyun gibi görmedim. Bunu tamamen böyle yorumlayanların da Fenerbahçe'yi bu kadar hayati görmesine anlam veremiyorum. Peki bu yazıyı neden yazıyorum?
Bu sezonun ilk yarısı bittiğinde Fenerbahçe'nin en yakın rakibiyle arasındaki puan farkı 8, ligin ikinci yarısının ilk haftası bittiğinde ise 10 puandı. Kabaca bir hesapla; siz deplasmandaki iki derbi maçınızı da kaybetseniz aradaki puan farkı 4 olur. Üstelik rakibinizin de olası puan kayıplarını düşünürseniz bu puan farkı açılabilir.
Hal böyleyken ben bir Galatasaray taraftarı olarak bundan 9 gün önce şu yazıyı yazdım. Burada verdiğim Ersun Yanal istatistiklerini yorumlamak okura kalmış, kimseye bu böyle oldu ve bu yüzden yine böyle olacak demedim. Fakat fanatik Fenerbahçe taraftarları eleştirirken ben Ersun Yanal'ın takıma tempo kazandırdığını söylemiştim. Şimdi aynı şekilde Ersun Yanal takımı fizik ve psikolojik olarak iyi yönetemediği iddia ediyorum.
Fenerbahçe 4 Puan Öndeyken
Şahsen Fenerbahçe'nin seon başından bu yana çok iyi futbol oynamadığını düşünüyorum. Buna rağmen kazandığı maçların büyük kısmı son dakikalarda atılmış, önemli gollerle kazanıldı. Maçları böyle kazanmak benim için 'Şans' değil 'İnanç' ifade eder.Siz bu şekilde 2 maç kazanırsanız, oynadığınız maçın son 5 dakikasında rakibin ayakları titrer. Bu alışkanlığın tarihteki en kötü örneği Bayern Münih'tir herhalde. Siz istediğinizi yapın, Bayern Münih takımı her Şampiyonlar Ligi Finalinde o korkuyu hisseder.
Buna benzer bir şekilde Fenerbahçe de ilk 17 haftada rakiplerini geçmeyi bildi. O maçlarda da olumlu ya da olumsuz hakem kararları olmadı mı? Fakat ne zaman fark 4 puana indi, Fenerbahçe yönetiminden futbolculara kadar herkes "bu oyun artık bitsin" demeçlerine yöneldi.
Bugün Sivasspor maçında hakem Yunus Yıldırım kötü bir maç yönetti ve Fenerbahçe aleyhine kararları oldu ama bu ilk değil, son da değil, Fenerbahçe özel hiç değil. Buna rağmen Egemen Korkmaz'ın atılmasına itiraz ederken, Meireles'in pozisyonunu da tartışmasını beklerim adalet isteyenlerin.
Bugün Sivasspor maçında hakem Yunus Yıldırım kötü bir maç yönetti ve Fenerbahçe aleyhine kararları oldu ama bu ilk değil, son da değil, Fenerbahçe özel hiç değil. Buna rağmen Egemen Korkmaz'ın atılmasına itiraz ederken, Meireles'in pozisyonunu da tartışmasını beklerim adalet isteyenlerin.
Sivasspor - Fenerbahçe maçı devre arasında Fenerbahçe yönetiminin hakem odasını bastığı iddia edildi. Bu iddiaya Mahmut Uslu'nun verdiği cevap şu şekilde;
"Evet devre arasında hakem odasına gidildi. Ama basma filan olmadı. Devre arasında soyunma odamızda 10 kişiyle de yenebiliriz. hakem de sırıtarak içeri girdi oradan. Burada konuşma oldu. Hakeme doğru dürüst ve adaletli maç yönet dendi o kadar. Orası 3 metre kare bir yer."Mahmut Uslu'nun söylediklerine dayanarak soruyorum; bir yöneticinin hakem odasında, üstelik devre arasında ne işi olabilir?
Selçuk Şahin'in de Twitter hesabından yazdıkları;
Söylenecek ne olabilir?
Ersun Yanal
Fenerbahçe'nin ikinci yarının ilk haftası evinde oynadığı Torku Konyaspor maçını izleyenler düşüşü gözlemleyebilmiştir. Fenerbahçe duran toplardan gol bulamasaydı bu puan kayıpları daha önce başlamış olacaktı. Peki Ersun Yanal bu gidişatı değiştirmek için neler yapıyor? Hiçbir şey.
Kulüplerin gidişatına sekte vurmaktan söz edilecekse bu sezon Galatasaray'ın yaşadığı bunun en önemli örneğidir. Evet bence Fatih Terim'in gönderilmesi yerinde bir karardı -zamanlama doğru olmasa bile- fakat o süreçte TFF'nin rolünü bütün ülke gördü. Son iki sezonu şampiyon kapatmış bir teknik direktörü ekstra bir işe mecbur bırakmak normal miydi? Bu süreç sonrası Galatasaray'ın toparlanması kolay mıydı? Bu durumda Galatasaray taraftarı da çıkıp bunun bir oyun, bir yön değiştirme telaşı olduğunu pek ala söyleyebilirdi.
Fenerbahçe taraftarı problemi önce kendi takımlarında arayabilme cesaretini göstermeli.
Psikoloji
10 puan farkın giderek azalmasının yarattığı psikolojiye Galatasaray'ın yükselişi de eklenince bunun bir patlama noktası olacaktı zaten. Bunu 2 sezon önce Aykut Kocaman da yapmıştı Trabzonspor'un Galatasaray maçında 'gerekli eforu' sarf etmediğini söyleyerek. Oysa aynı Trabzonspor Fenerbahçe'ye de aynı farkla yenilmişti, ikginçtir.
Futbol Dışı
Taraftarın dikkatini ve öfkesini başka alana çekme telaşı bu Fenerbahçe yönetiminde bir yöntem halini aldı. Aziz Yıldırım kaybedilen Sivasspor maçı sonrası "Biz Galatasaray'ı orada yeneriz, istatistiklere baksınlar" dedi. Bence bu gayet normal ve yapılabilecek bir açıklama, üstelik gerçeklikten uzak bir tarafı da yok. Tabi bana kalırsa bunu şimdiden söylemek Fenerbahçe takımına arar verecektir ama etik olmadığını iddia etmek mümkün değil. Fakat diğer taraftan -eğer gerçeklik payı varsa- yapılan şu harekete anlam veremedim;
Futbol şiddetini defalarca konuştuk, eleştirdik ve önüne geçmeye çalıştık. Üstelik bu konuda en iyi adımları stadyum içi uygulamalarıyla Aziz Yıldırım gerçekleştirdi. Peki bu hareketin amacı nedir, sonuçları ne olacaktır?
Tahmin
Ben Fenerbahçe'nin iyi yönetilmediğini ve şampiyonluğu kazanamayacağını düşünüyorum. Aynı şekilde Beşiktaş eğer tekrar maçında Kasımpaşa'yı mağlup edebilirse Fenerbahçe'yi geçmesi de benim için sürpriz olmaz. Bu tahminime en büyük ve gerçekçi itirazı Ersun Yanal, yapacağı müdahalelerle yapabilir. Şu an için takım psikolojisi düşük, fikstür zor ve çok önemli sakatlıklar yaşıyor. İkinci yarı başında hedeflediği 6/6 isabetinden koptu, hedef neredeyse 6 maçta 6 puan olacak noktaya geldi. Haftaya Kasımpaşa maçında yaşanacak olası bir puan kaybı sonrası Fenerbahçe yönetimi ve teknik ekibinin yine aynı argümanlarla farklı hedefler göstereceğine eminim. Zira alınacak bir beraberlik durumunda Galatasaray kazanırsa puan farkı 2 olacak ve Fenerbahçe saha içi bütün avantajları kaybedecek.
Şu vermiş olduğum Ersun Yanal istatistikleri için bana gerek sosyal medya, gerek sosyal hayatımdan tepki verenlere de yazdığım şeyin sadece bir istatistik olduğunu, altında kendi argümanlarımın bulunduğunu ve şu an için aynı istatistiğin geçerli olduğunu söylemek isterim. Konuya "O dönemlerdeki şartlarla şimdiki şartlar aynı değil" diyenlere ekstra bir açıklama; Dönem değil ama adam aynı.