31.07.2014

Zidane: İki Farklı Kafa


Marsilya ruletini çok seven, Real Madrid'in transfer bombalarını patlattığı senelerin yıldızlarından, çocuklarını da kendine benzeten efsane yetenek.

Zidane, 26 yaşında kariyerinin en önemli kupasını kaldırırken finalde Brezilya'ya iki kafa golü atıyordu. Aradan geçen 8 yıldan sonra bu kez kafayı topa değil, Materazzi'ye atınca bu kez kupayı kaybeden taraf oldu. (Materazzi'nin çirkinlikleri için ayrı bir blog yazarız)


İki farklı kafa, iki farklı Zidane, birisi yitirilen iki kupa.



Türkiye'den Enteresan Goller #2: Alex



Alex'in Samsunspor'a attığı rövaşata golü unutulmazlar arasında.

26.07.2014

Di Maria'nın Bedeli


Başlık biraz Brezilya dizileri tadında oldu fakat durum da bundan çok farksız değil; Di Maria'nın 65 milyon euro bedelle transfer olacağı söylentisi.

PSG'nin arap sermayesine girişi, transferlerini de uçuk paralarla yapmasına sebep oldu. Silva'lar, Cavani'ler falan neyse ama iskeleti oturmuş bir takıma Di Maria için 65 milyon euro vermek açıkca çılgınlık. Benim anlamadığım Real Madrid yöneticileri mi çok akıllı bir politika izliyor yoksa PSG yöneticilerinin pazarlık anlayışı masadan hemen kalkmak mı?

Neyse, haber doğruysa bile asıl ilginç olan 65 milyon euroluk adamın eksikliğini hissetmeyecek bir Real Madrid'in bizi bekliyor olması.


25.07.2014

Andres Iniesta


"Kutsuyorum seni evlat"

18.07.2014

Türkiye'den Enteresan Goller #1: Gheorghe Hagi


Galatasaray'ın 2000-2001 sezonunda evinde Erzurumspor'u 7-0 yendiği maçta Jardel 5, Hagi 2 gol atıyordu. Fakat Hagi'nin ikinci golü her anlamda mükemmeldi.

Roberto Mancini Hakkında


Galatasraray'a yeni bir sistem, bir anlayış getirmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Bana kalırsa bu ülkemiz şartlarının büyük engeliyle gerçekleşti ama aksi görüşlere de her daim açığım, tartışılacak bir konu.

Fakat Türkiye'de görev yapan her teknik direktöre; bilhassa yabancı, kariyerli ve belli bir duruşu olan adamlara 'hocalık' öğretmek bana oldum olası yanlış geliyor. Bu mevzu Mancini'yle birlikte daha önceki yabancı hoca deneyimlerimden yola çıkarak 'paragöz' sıfatına ulaşmış durumda.

Hocalığını, kariyerini, sistematiğini tartışırsınız ama ortada gün gibi gezen gerçekleri tartışma hakkınız yoktur. Mancini, gayet hakkı olan ve futbol tarihinde kovulan sayısız hocanın yaptığı gibi tazminatını alabilirdi. Oysa bunun yerine tazminatını reddedip, sessiz sedasız gitmeyi tercih etti. Bu konu Mancini'nin evinden Real Madrid'den 6 gol yemiş bir Galatasaray'a transferi sonrası Juventus deplasmanına çıkmasıyla aynı şey; hedefleri vardı, ilkeleri vardı ve korkmuyordu.

İşte bu yüzden de Türk insanı onu sindirmedi, hala daha sindiremiyor.

17.07.2014

Allegri vs Pirlo


Sistemine uymadığı gerekçesiyle Andrea Pirlo'yu Milan'dan Juventus'a gönderip, Juventus'un ligi domine etmesine katkı sağlayan Allegri'nin yeni durağı Juventus. Bu sefer de yaşlı diye yollamak isteyebilir ama bu defa taraftarı ikna edebilir mi bilinmez.
Bunun dışında Juventus'un Conte'den sonraki isim olarak Allegri'yi seçmesi de ilginç oldu. Bana kalırsa söylentilerde adı geçenlerden Roberto Mancini daha doğru bir tercih olabilirdi.

16.07.2014

Zeki Önder Özen'in İstifası


Hep söylerim, Türkiye'de nerede çalışıp ne iş yaparsanız yapın çok kallavi iş tanımlarınız olur. Bu konuda kopya çektiğimiz sistemlerde o tanımların hepsinin tam bir karşılığı vardır ve hepsi de işinin o alanda ehli olduğu için o işi yapar. Mesela bir "Proje Yöneticisi" konusu vardır memlekette; bu başlıkla karşılaşan kime sorsanız ya gereksiz, ya anlamsız ya da ekstradan uydurulmuş bir tanım olduğunu söyler. İngilizler buna "Project Manager" diyorlar ve onlara anlamsız gelmiyor oysa, çünkü o adam o işi manage eden kişi oluyor.

Konuyu hemen futbola getireyim. Herkesin futbolu çok iyi bildiği ülkede teknik direktör kavramı bile saygı duyulası bir makam değilken "Futbol direktörü" bize çok fazla. Üstelik yöneticilerimizin futbolcu transferlerine müdahalesinden de öte oynatılmasına bile karıştığı bir ortamda futbol direktörü tam bir fazlalık.

Zeki Önder Özen'in Beşiktaş'ta göreve başladığında ortadaki enkazı hepimiz biliyoruz. Aynı zamanda bu enkazı Bilic'in, saha içi anlamında mutlaka ki Zeki Önder Özen'den çok daha fazla muhattabı olduğunu da. Konuyu biraz ileri alıp Beşiktaş başkanı Fikret Orman'ın geçen gün katıldığı bir davette neler söylediğine bakalım;

"Beşiktaş'ın başına geldiğimiz günden bu yana, sadece mahkeme masrafları yüzünden harcadığımız para 15 milyon TL. Beşiktaş'ı şov yapmadan, düzgün bir şekilde yönetiyoruz. Stadımızın açılışıyla birlikte aydınlık günler daha da yakın olacaktır"

Başkan bu sözleri söylerken ya da hemen öncesi/sonrasında bir yerlerde birileri bavulunu topluyordu. Bir kulubün başkanı güzel günlerin geleceğini söylerken, kulübün önemli bir parçası gidiyordu. Evet; Zeki Önder Özen'in istifası da o vakitlere denk geliyordu.

Geçen sezona baktığımızda saha kapatma cezaları, avrupa yasağı, bazı futbolcuların huzursuzluk yaratan davranışları ve mali sıkıntılar derken ligi Galatasaray'ın hemen arkasında üçüncü sırada bitiren, son haftaya kadar ikincilik şansını sürdüren ve sezon içinde şampiyonluktan bile bahsedebilecek durumda olan bir Beşiktaş'ta 'başarısızlık' olduğu tespit edilmiş ve taraftarın algısında suçlu ilan edilecek kişi seçilmişti.
Ortada bir başarısızlık varsa bunu futbol direktörüne yıkmak, şayet bir başarısızlık yoksa futbol direktörünü istifa edecek noktaya getirmek nasıl bir süreçtir bilemiyorum tabi. Sezon içinde yapılan transferleri bile Zeki Önder Özen'e mal etmenin de bir cehaleti mutlaka vardır ama onu da futbolun insaflı seyircilerine bırakmak en doğrusu.

Zeki Önder Özen'e böyle bir ülkede aldığı sorumluluk ve sonrasında sessizce, fazlasıyla olgun bir biçimde ayrılışından dolayı saygılarımı iletmekten fazlası da gelmiyor elimden. Yolu açık olsun.


Bonus: Halkımız merak etmiş, böyle de bir şey ortaya çıkmış. Zekş Önder Özen yazınca Google'ın ilk sayfa üçüncü sırasında çıkan haber.










15.07.2014

Alan Smith


Onu Galatasaray'ın Uefa Kupasını kaldırdığı sene Leeds United takımında tanıdık. Bir sonraki sezon aynı Leeds United Şampiyonlar Ligi'nde temsilcimiz Beşiktaş'la aynı gruba düştüğünde de oradaydı asi çocuk.

John Arne Riise'nin sert frikiğinde top akıl almaz bir şekilde ayak bileğini kırdığında Manchester United forması giyiyordu. O sakatlıktan önce sahadaki yeri biraz gerilere kaymıştı fakat sakatlıktan sonra sadece sahada değil, futbol arenasında da gerilerde kaldı.

Geçenlerde aklıma gelmişti ama yazmayı unutmuştum, bu yazı da asi ve hırslı çocuğa selam olsun.

Süper Lig 2014 - 2015 Sezonu



Öncelikle derbi haftalarını yazarak merakı giderelim;

2. hafta Trabzonspor - Fenerbahçe
6. hafta Galatasaray - Fenerbahçe
8. hafta Beşiktaş - Fenerbahçe
10. hafta Galatasaray - Trabzonspor
12. hafta Beşiktaş - Trabzonspor

16. hafta Beşiktaş - Galatasaray


Ben lig fikstürlerine bakıp yorum yapma devrini geçtim. Evet geçen sezonun şampiyonu Fenerbahçe gibi bu sezon da Beşiktaş ilk devre bütün derbileri evinde oynuyor. Fakat geçen sezon Fenerbahçe'ye şampiyonluğu derbiler değil, diğer maçlardaki deplasman karnesi getirdi, bunu unutmamak lazım.

Tek tek 4 büyük kulubü inceleyecek olursak;

Fenerbahçe

Geçen sezonun şampiyonu olarak Fenerbahçe psikolojik bir üstünlüğe sahip. Geçtiğimiz yıl tempolu ve prese dayalı futbol oynayarak kazanan Fenerbahçe'nin en önemli kozlarından Caner'le sözleşme yenilemesi bir avantaj. Bunun dışında kemik kadrosuna Diego'yu da ekledi. Diego konusu başlı başına bir tartışma konusu olabilir; takım oyununun ön plana çıktığı bir ekibe Diego gibi çok da tempolu olmayan bir oyun kurucu kazanç mı sağlar yoksa el freni görevi mi görür göreceğiz ama Fenerbahçe'nin yıldız oyuncu sayesinde sürpriz goller bulacağı kesin.
Bunun yanında Salih Uçan'ın takımdan ayrılması bana biraz enteresan bir tercih gibi geldi. Böylesine bir yeteneği takımda tutup 11 oyuncusu yapmak yerine 20 yaşında göndermek çok akıllıca değil gibi. Gerçi Salih hem süre hem bölge olarak gelişimini sağlayamadığı için 3 tarafın da neticede karlı olduğu ortada. Salih'e de başarılar dileyelim, benim şahsen kendisinden beklentim büyük.
Son olarak Fenerbahçe'nin hazır bir takım olarak Galatasaray'la lig başlamadan oynayacağı Süper Kupa finali de önemli. Son iki kupayı rakibine kaptıran Fenerbahçe, bu kez hazır olmayan bir Galatasaray'dan kupayı almak isteycek ve başarması durumunda büyük bir  moral kazanacaktır.
Bir son dakika haberi olarak Fenerbahçe'nin formalarına göğüs reklamı almayacağını öğrendim. Enteresan ve takdir edilecek bir karar olduğunu düşünüyorum.

Beşiktaş

Geçen sezonu üçüncü tamamlayan ama buna rağmen Fenerbahçe'nin cezası nedeniyle Şampiyonlar Ligi'ne 3. turdan katılacak Beşiktaş'ın durumunda ciddi belirsizlikler var. Öncelikle stadyumun inşaatı konusu, Gökhan Töre belirsizliği ve bugün istifa eden Zeki Önder Özen konuları Beşiktaş için can sıkıcı. Bana kalırsa Bilic'le devam edilmesi çok doğru bir karar fakat Bilic'in istekleri doğrultusunda hareket edilmesi de önemli. Gökhan Töre konusunda Bilic ısrar etmesine rağmen sonuç alınabilinmiş değil. Bunun dışında takımdan ayrılan Almeida ve Fernandes bana kalırsa sıkıntı olmayacağı gibi rahatlatıcı unsurlar olacaktır. Demba Ba ile anlaşıldığını söyleyen yönetim bu konuda samimiyse bu da Beşiktaş'ın hanesine artı olarak yazılır.
Şahsi fikrim Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ne katılıp katılamamasının ligi ciddi anlamda etkileyeceği. Fikstüre bakıldığıında ilk yarı derbi maçlarını evinde oynayacak olsa bile bir evi olmayan Beşiktaş için bu avantaj olabilir mi tartışılır.

Galatasaray

Galatasaray'ın hem geçtiğimiz hem bu sezonu için kısa cümleler kurmak imkansız; Mancini'nin ani gönderilişi, Prandelli kararı, Hajrovic konusundaki ihmal, Olcan Adın dışında netleşmeyen transferler ve tüm bunlara rağmen üst üste üçüncü defa Şampiyonlar Ligi'ne katılacak olması önemli başlıklar.
Öncelikle Prandelli'nin Sabri Sarıoğlu'nun kadro dışı bırakmasına sonuna kadar destek oluyorum. Evet Sabri hırsıyla ve takıma duyduğu sevgiyle önemli bir oyuncu, üstelik takımın kaptanı olabilir fakat bunlar onu vazgeçilmez yapmaya yetmiyor. Olcan Adın ise Galatasaray'ın çok akıllıca bir transferi olduğu gibi "Her sene Trabzonspor'un yıldızını alma" ritüeli de devam etmiş oldu. Diğer yandan doğal olarak Didier Drogba'ya veda edildi. Didi için ayrı bir yazı yazacağım, böyle tek satırla olmaz.
 Prandelli'nin "Manci'nin raporunda teknik açıdan yetersiz ve dengesiz" olduğunu belirttiği Sabri'yi sırf bazı dengelerden ürkerek takımda tutmaması ayrıca takdir edilmeli.
Ben bu sezon için Galatasaray'dan mükemmel neticeler yerine ciddi bir yapılanma bekliyorum. Eğer Galatasaray Derwall döneminde olduğu gibi bir sürece girmek istiyorsa, aynen Derwall'e gösterilen sabır Prandelli'ye de gösterilmeli. Yine de futbolu tabeladan ibaret zanneden, son iki dünya şampiyonunun hocasının kovmuş bir ülkeden bu sabrı ve anlayışı beklemek mümkün olmayacaktır. Burada en büyük pay Galatasaray taraftarına düşünüyor; taraftar olabildiğince sakin, anlayışlı ve en önemlisi sabırlı olmalı. Elbette bu süre içinde Prandelli'nin Fenerbahçe'yle daha lig başlamadan oynayacağı Süper Kupa finali ciddi bir değere sahip olacaktır. Hazır bir Fenerbahçe karşısında yenilenme aşamasındaki Galatasaray'ın yenilmesi sürpriz olmaz fakat alınacak bir galibiyet -keşke güveni bu sağlamasa- Prandelli'ye güveni artıracaktır. Ayrıca burada alınacak bir galibiyet Fenerbahçe'yle 6. haftada oynanacak mücadele öncesi psikolojik bir baskı yaratabilir.

Trabzonspor

4 büyükler arasında en enteresanı kuşkusuz Trabzonspor. Son 3 senesi futbol oynamak yerine 2011 senesine kafa yorarak geçiren takımda Hami Mandıralı'nın yerine Vahid Halilhodzic getirildi.
Daha önceki Trabzspor deneyimini çoğumuzun hatırladığı Halilodzic, Galatasarayın'ın unutulmaz son dakika
şampiyonluğunda 54 puanla ligi 4. sırada bitirmiştir.
Transfer sezonuna Elazığspor'dan Deniz Yılmaz ve Serdar Gürler takviyesiyle başlayan ekip, Olcan Adın'ı
ise Galatasaray'a gönderdi. Olcan dışında Adrian, Henrique ve Janko ile de yollarını ayıran Trabzonspor'un
nasıl bir sezon geçireceğini şahsen ben de çok merak ediyorum.


Dünya Şampiyonu Almanya!


1 ay süren futbol şöleni bitti, şöleni en çok şölen yapan takım kupayı kazandı.

Alman disiplinine saygılarla.


Turnuvanın Bireysel Ödülleri

Adidas Altın Top Ödülü: Lionel Messi
Adidas Altın Eldiven Ödülü: Manuel Neuer
Adidas Altın Ayakkabı Ödülü: James Rodriguez

Almanya - Arjantin İstatistikleri


Panzerler ve Tangocular final kadar geldiler. İki takımdan lakabının hakkını en iyi veren ise Almanya oldu.

2014 Dünya Kupası İstatistiklerine Göre;

  • Almanya'nın  4 Galibiyet 2 beraberliği, Arjantin'in ise 5 galibiyet 1 beraberliği var (İstatistiğe uzatmalar da dahil)
  • Geride kalan 6 maçta Almanya rakip kalelere tam 17 gol gönderdi, kalesinde ise sadece 4 gol gördü.
    Arjantin ise 6 maçta 8 gol atarken tamamı grup maçlarında olmak üzere kalesinde 3 gol gördü.
1958'den beri;
  • İki takım bugüne kadar 11 kez karşılaştı. Bu maçlarda;
    Almanlar 3 kez galip geldi, Arjantin'in ise 4 galibiyeti var. Takımlar sahadan 4 kez beraberlikle ayrıldı.
    Bu maçlarda Almanlar 17 gol atarken, Arjantin'in 14 golü bulunuyor.
  • İki takım arasındaki son Dünya Kupası mücadelesi 2010 çeyrek finalinde oynandı ve Almanya maçı 4-0 kazandı.
  • İki takım arasındaki en önemli mücadelelerden biri ise kuşkusu 1986 Dünya Kupası finaliydi;
    Fransa'yı eleyen Batı Almanya'nın rakibi Belçika'yı eleyen Arjantin'di (Bu turnuvada da iki takım aynı iki rakibi eledi). 75. dakikaya kadar 2-0 Arjantin üstünlüğüyle devam eden maçın 80. dakikasında skor 2-2 olmuştu. Arjantin 83. dakikada skoru 3-2 yaptı ve dünya kupasını kazandı. Bu Arjantin'in kazandığı son dünya kupası.
Futbol istatistiklerden oluşmaz ama tarihin tekerrürü futbolda da çok defa yaşandı. Bakalım bu kez ne olacak?

12.07.2014

Atletico Madrid ve Planları


Atletico Madrid'in bilhassa Diego Simeone sonrası atılımı ortada; yıllar sonra gelen lig şampiyonluğu, avrupada kazanılan kupalar ve oynanan finaller.
Bu dönem içinde Atletico Madrid'e çok futbolcu geldi, çok futbolcu da gitti. Üstelik bu isimlerden genellikle gidenler daha çok konuşuldu; Forlan, Agüero ve Falcao:

Forlan sakatlıkların da yardımıyla sürekli düşüş içinde, Agüero bildiğimiz gibi, Falcao ise Dünya Kupası kadrosuna giremeyecek kaddar şanssız bir sakatlık geçirdi. Bu dört oyuncudan elde edilen gelirlere baktığınızda yaklaşık 98 milyon euro. Şimdi bu listeye Diego Costa da eklendi ve 38 milyon euro bedeliyle birlikte 4 yıllık forvet cirosunu 136 milyon euro yaptı.

Bu sezonun gelenlerine baktığımızda ise transerlerin daha çok hücum hattına harcandığını görüyoruz. 22 Milyon euro'ya Mario Mandzukic ve 7 milyon euro'ya Angel Correa var. İlk ismi hepimiz tanıyoruz ama bu Angel Correa kimdir diye soracak olanlara ufa bir youtube videosu koyalım. Arjantinli Simeone'nin 7 milyon euro vermesinden vardır bir alamet.

Bu arada söylentilere göre iyi bir bedelle Diego Godin de gidici. Dünya Kupası bitsin, her şey şekillenir ama kuşkusuz olan Diego Simeone'nin hedefleri büyütürken bütçeyi de geliştirerek ilerlediği.

11.07.2014

Neymar Jr ve Aslında Olanlar

Neymar çok eleştirildi, biraz da eğlenceyle karıştıralım :)







9.07.2014

Hollanda - Arjantin : Tim Krul Yoktu, Yaşasın Romero!


Defans futbolu desen değil, set oyunu desen değil, ekonomik kullanım değil, total futbol hiç değil.

Hollanda ve Arjantin dün gece izleyenlere zerre keyif vermeyen bi 90 dakika oynadı, penaltıları da buraya penaltılarla gelen Hollanda kaybetti.

Bizim basın Cüneyt Çakır'ın kazancını hesaplıyordu en son ama beni ilgilendiren kısmı Cüneyt Çakır ve ekibi mükemmele yakın maç yönetti.

Hollanda turnuvaya "Bizim 70'lerden kalma total futbolumuz vardı, siz onu ne hale getirdiniz böyle çaylaklar?" diyerek İspanya'ya verdiği dersi arkasında bırakarak veda etti.

8.07.2014

Brezilya 1-7 Almanya: Futbolun Adaleti, Almanya'nın Disiplini


Bu maça sadece tek bir 90 dakika olarak bakmak acımasızlık olur; Löw'ün futbol anlayışı, Scolari'nin turnuva kadrosu seçimindeki hatalar, Brezilya'nın en başından beri verdiği S.O.S, Neuer, Khedira,  Kroos ve Müller dörtlüsü, Neymar'ın ve daha önemlisi Thiago Silva'nın yokluğu.

Öncelikle Brezilya turnuvanın ev sahibi olmasının dışında ekstra hiçbir şey yapmadı. En iyi oynadıkları maç Kolombiya maçıydı ki bence turnuvanın en iyi futbolunu oynayan takımlardan Kolombiya'nın tarihindeki ilk çeyrek finalden böyle elenmesi üzücü oldu. İşte o maçta Brezilya'nın sakatlıktan ötürü kaybettiği Neymar ve gereksiz bir pozisyonda sarı kart gören Silva bugünün mimarları oldular.

Dizilimlere baktığımızda Almanya yine bildiğimiz işini yapacak ve özellikle üçüncü bölgede baskı kuracak, topu kaybettiğinde takım olarak topun arkasına geçecekti. Brezilya'nın kadrosuna baktığımızda ise yine Fred kabusuyla ileride tek forvet, arkasında 3'lü hücum hattıyla gol arayacaktı.
Brezilya maça çok hırslı başladı ve ilk 3-4 dakikayı çok baskılı geçirdi. Bu noktada Löw'ün kararı çok önemliydi; belli bir müddet direnç mi gösterecek yoksa karşılık mı verecekti? Löw ikincisini tercih edince şansın ve Dante'nin de yardımıyla golü buldu. Almanya tarihinde böyle çok örnek var ama Brezilya futbolcusu dirençli değil, zaten olamadı da. Almanya'nın bilhassa o üçüncü bölgedeki baskısını, giderek stres seviyesi yükselen Brezilya takımı kaldıramadı.
Mükemmel bir organizasyon sonunda Klose'nin 23. dakikada attığı ve tarihe geçtiği gol (DK tarihinde 16 golle en çok gol atan futbolcu) sonrasındaki o 6 dakika içinde 3 gol daha gelince Brezilya'nın adeta beli kırıldı.

Maçın bundan sonrasını yazmaya çok gerek yok; ikinci yarının ilk 7-8 dakikası 'ayıp olmasın' baskısı kuran bir Brezilya ve yediği 2 golle 0-7 olan skor.

Bu Brezilya üçüncülük maçına, Almanya'nın rakibi final maçına nasıl çıkacak merak ediyorum.

Taktiksel


Almanlar oyundan kopmaz, dolayısıyla Almanlar B planına çok fazla ihtiyaç duymaz. Fakat Brezilya gibi geçmişinden çok uzak bir görüntü sergileyen bir takımın bu maça bu düzende çıkması intihar gibiydi. En başta orta saha kurgusu çok kırılgan ve pas düzeninden uzak. Maçın kadrosuna baktığınızda kanatları kullanmak haricinde çok fazla varyasyon şansı olmayan bir Brezilya'nın Oscar'ı neden göbekte oynattığı, Fred ısrarı ön libero tercihleri ve dahası...
Löw ise olaya net yaklaşarak kurulu düzenini bozmadı; bu takım 2006 senesinde ne oynuyorsa hala onu oynuyor. Üstelik bu Almanya son 4 dünya kupasında da yarı finale çıkma başarısıyla tarihe geçerken bu 3 tanesini Löw'le yaşadı. Tabi biz bu Löw'ü değil Fenerbahçe, Adanaspor'a bile layık görmedik o ayrı.

İstatistikler

Almanya son 4 dünya kupasında da yarı finale çıkma başarısı gösterdi
Brezilya tarihinin en farklı mağlubiyeti
Brezilya, 42 maç sonra evinde mağlup oldu
Miroslav Klose, DK tarihinin en golcü futbolcusu ünvanını Ronaldo'nun elinden aldı (16)
Maçta Brezilya'nın 17, Almanya'nın 14 şutu var


Hak eden kazandı, bakalım finalde neler olacak.



Bu da devre arası kupaya sarılan ve vermek isteyen amca. Şu görüntüye üzülmemek mümkün değil.


6.07.2014

Endüstriyel Futbol Artık Kan İstiyor


"Gol atmaya ihtiyacımız vardı, kasıtlı bir şey yapmadım" dedi Zuniga.

Kolombiya forması giyen oyuncu, fotoğrafını gördüğünüz pozisyonda Neymar'ın omurgasını kırdı.

Markalar kurukafa eşliğinde "Sonuna kadar mücadele et" derken, taraftarlar kendi futbolcularını tehdit edip öldürürken çok normal kırılan bu omurga.
Üstelik bizleri; yani futbol sevdalısı milyonları hiç ama hiç unutmayan Fifa, turnuva öncesi hakemlerine 'biraz' sertliğe imkan tanımalarını istemiş. E tabi maç içinde James'i yerlerde sürükleme görevi boyunca uyarı bile almayan Fernandinho ve deha hocası Scolari'ye de tebrikler.

Çorbaya tuz lazım, biraz da biz mi atsak en nefretlisinden?

4.07.2014

Brezilya Kazandı, James Ağladı: Brezilya 2 - 1 Kolombiya



Brezilya, turnuva boyunca en iyi futbolunu Kolombiya maçına saklamış. İlk gol neyse ama David Luiz'in frikiğine sayfalar yazılır. Gerçi; Luiz'i bilene spoiler bir goldü o.

Neyse, konumuz James; Bu çocuk 'Hamez' diye okunuyor, 22 yaşında Kolombiya milli takımıyla Dünya Kupası istatistiği 5 maçta 6 gol, 2 asist.
Önce Alves gitti teselliye, sonra Luiz gidip bir de bütün stadyuma alkışlattı bu mükemmel çocuğu. Bu arada James de hem daha çok soejmluluk almayı, hem de kaybetmeyi öğrendi. Artık Falcao abiainin yolundan ayrılıp iyi bir lige giderek yıldız olabilir.

Cesare Prandelli Kimdir?


Merhaba,

Muhtemelen Google'a Prandelli kimdir yazdınız ve bir şekilde buraya geldiniz.

Sizlere Prandelli'nin Parma yılları, Roma'ya imzası yahut Fiorentina dönemlerini anlatmayacağım. Bunu uzun zamandır takip ettiğim bir blog olan Artemio Franchi'den okuyabilirsiniz.

Ben sadece; Türk basını gibi cv'sine Google'dan baktığınız insanları eleştirmeyin de, övmeyin de demek istedim.

Sevgi ve Saygılarımla.